30 Temmuz 2008 Çarşamba

Mahkemenin sitesinde tarihi itiraf


İki gündür Türk siyasi tarihinin en önemli davasını görüşen Anayasa Mahkemesi kendi sitesinde kendisini yalanlıyor, ihbar ediyor. Nasıl mı?

Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü kararından sonra daha yüksek sesle dillendirilen ve hukukçuları ikiye böle bir tartışma vardı. Aslında bu tartışmanın kökü daha eskilere dayanıyor.

Tartışma şu: Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini şekil yönünden mi inceler yoksa 'öz' yönünden mi?

Daha iki ay önce Başörtüsü hakkındaki anayasa değişikliğini öz yönünden inceleyen Mahkeme kendi internet sitesinde "Biz aslında anayasa değişikliklerini şekil yönünden inceleriz, "öz" yönünden inceleyemeyiz diyor.

Yorum sizin. İşte haberimiz ve Anayasa Mahkemesi'nin internet sitesinde yer alan o ibareler...

Anayasa Mahkemesi'nin internet sitesi görevler bölümünde http://www.anayasa.gov.tr/general/icerikler.asp?contID=247&menuID=43&curID=46 açıkça ifade edildiği gibi, Mahkeme Anayasa değişikliklerini şeklen inceleyebilir. Öz bakımından inceleyemez ibaresi var. İfade şöyle: "Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerinde Anayasa'da belirtilen biçim kurallarına uyulup uyulmadığı bakımından da denetim yapar. Başka bir deyişle, Anayasa değişikliklerini öz bakımından denetleyemez. Anayasa değişikliği konusunda iptal kararı verebilmek için üçte iki oyçokluğu gereklidir." Bu açıklama Anayasa'nın ilgili maddesine dayandırılıyor, fakat bu sitede yazılması çok anlamlı.

Bu açıklamayı sitesinde bulunduran Mahkeme, başörtüsü ile ilgili davada özden karar verdi. Mahkeme internet sitesinde kendi kendisini ihbar ediyor aslında fakat ilgilenen yok. Şimdi Mahkemeye sormak lazım. Sitenizde Mahkeme "Anayasa değişikliklerini öz bakımından denetleyemez" diye kesin bir ifade ile belirttiğiniz halde, neye dayanarak, hangi gerekçelerle üniversiteye özgürlük yasasını öz bakımından incelediniz?

Daha önce de yazmıştım. Mahkeme sitesinde 1961 ve 82 Anayasaları ile Parlamento üstünlüğüne son verildiği yazılıdır. Bu skandal açıklama hala o sitede durmaktadır. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan ülkemizde, bu skandalları çözüme kavuşturacak bir irade veya merci yok mudur? Mahkemenin son kararıyla da açıkça çelişen ve "şekil-öz tartışmasını" bitirecek yukarıdaki cümle de Mahkeme sitesinde bulunmaktadır. Gerçi Etyen Mahçupyan daha önce ifade etmişti öz olan militan laiklik ve bürokratik tahakküm ve şekil olan ise göstermelik seçimlerdir.

Demokratik bir ülkede hukukun üstünlüğü prensibini sağlamak ve temel hak ile özgürlükleri korumak için kurulmuş bir kurum, resmen "Parlamento üstün değil demekle" demokrasiyi katletmekte, "anayasal değişiklikleri öz bakımından inceleyerek" yetkisini aşmakta ve hukuku siyasallaştırmakta ve aynı zamanda "üniversitede bireysel özgürlükleri reddederek" insan hak ve özgürlüklerini birtakım mülahazalara feda etmektedir.

Stratejik Boyut

--
Korkaklıkta mahçup olmak,ilerlemekte şeref var.İnsan,korkaklık gösterek, kaderin cilvesinden yakasını kurtaramaz.
لا احب الكذب احب الصدق في كل شيء

Web Sitemiz:
http://www.gencmusalli.com
Bloglarımız: http://gencmusalli.blogspot.com
http://tarihebakis.blogspot.com
http://islamiegitim.blogspot.com
http://dusunceufuklarinda.blogcu.com
Hasan Ahmet Evliyaoğlu

Yahudi ve Hristiyanları Dost Edinmek Mi?

Herkesin mübarek mirac kandilini tebrik ederim.

Özellikle bir ayetten yola çıkarak bizlere yobaz diyenler ve dinimize tan eden cehennem kütüklerine seslenmek istiyorum…

Siz yahudi ve hristiyanları dost ittihaz edebilirsiniz. Sizin inancınız ameliniz buna müsaittir. Yaşantınız ve amelinize de buna saygım var. Ama benim değil. Ben Yahudi ve Hristiyanları dostlar kabul etmeminin ümmete zarar verdiğine inanıyorum. İmanlara zarar verdiğine de…

Sizin sömürüye diyecek bir şeyleriniz yoksa İslama dil uzatma şeref düşkünlüğünüzün olmasına şaşmıyoruz.

Ülkeyi idare edenlerin ve Osmanlıyı da yıkıp bizi sömüren ve sömürüyü düzenleştiren Yahudi ve Hristiyan işbirlikçilerinin yanında durmanıza şaşmamak gerekir. Size şaşmıyorum. Size güzel dini, anlatamayan bizlerin suçu büyük… Bize dinimizi anlatanlar gizli kardinaller oldukça…

Sizin din telakkinizin de, Kuran dışında oluşmasına şaşmıyorum. Kuran'a inandığını söyleyen niceler var ki, Allah ve peygambere bühtan içindeler.

Kuran'ı gizli kardinallerden öğrenirken, açıpta Allah gerçekten böyle "hocaefendi"nin söylediği gibi mi, söylemiş diye bakmaya tenezzül etmeyenlere Allah da ahirette tenezzül etmeyecektir.

Yazık!! İslam içinde olup ta ayağı cehennem çukuruna yuvarlananlara… Zaten kafirlere diyecek bir şeyimiz olamaz. Onlar için hazırlanmış ateşin azabından bizleri korusun Rabbim!!

Selam ve saygılarımı sunuyorum.

Rabbimin sevgisini anlamayanlar ve ondan da merhametli olduğunu sananlar, gerçek zavallılardır…

Aşkı Allah'tan kopuk olanların, Allaha aşkları olamaz ki…

Aşkı Allaha olanların onun cemali için elinden Kuran düşmüş olamaz ki…

Hz Ali(ra) Diyor ki:

"Kim ki Kuran bilmedi bil ki dünyaya gelmedi"

Kuranı yüzünden okumayı, Kuran'ı bilmek olarak addedenlerin de vay haline….

Allah Müminlerin dostudur, Kafirlerin değil….

http://www.gencmusalli.com/archives/550

Ey Demokrasi Ayağa Kalk!

Kapatma davası siyasi bir dava, Anayasa mahkemesi de siyasi bir organ. Yargılamak hukuki bir ifade çağrıştırmakla beraber, siyasi içerik de taşıyor. Hukuk siyasallaşmakta ve siyasete, demokrasiye ve halka, halkın tercihlerine müdahale etmektedir.

Mahkeme, hukuki bir karadan çok siyasi tartışılır bir kara daha verme arifesinde. Yargının siyasi karalar verdiği öteden beri tartışılmaktadır. Halk vicdanında da son karalar siyasi birer karar olarak kararmaktadır.

Demokrasi sanık sandalyesindedir. Halkın iktidarı sorgulanmaktadır. Söz savunmanın, halkındır. Ancak önce mahkûm etsinler sonra halka konuşma zamanı gelince sandıkta konuşabilecektir. Halk adına değil de rejim ve ideoloji adına karar veren bir yargının hukuku ikame etmesi imkânsız gibidir. Halk verdiği oya sahip çıkacaktır. Ama mazlum konumunda olana destek verme dürtüsüyle daha bir sahip çıkılacaktır. Şayet kapatılırsa-ki elinde böyle bir imkânı kullanmak isteyeceklerdir, konjektör müsait olsun olmasın-bakılmayacaktır. Bu da mahkemeyi tartışılır hale getirecektir, meşruiyet sorunu kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Binaenaleyh artık halkın öfke birikim selinde anayasa mahkemesi sorgulanır olmaktan çıkamayacak ve muhakkak ya kaldırılacaktır yahut ta sıradan bir memurluk haline getirilecektir. Halk, 367 kararına ve askerin e muhtırasına 22 Temmuz'da öfkesini belli etti. Artık bu ülke de 3. Dünya muamelesiyle halkın hayatına müdahale edilmesine halk sessiz kalmayacaktır. Bunu hazmetme sorunu ortadadır.

Dünyanın ülkemize güveni bitecektir. Avrupa müzakereleri askıya alacaktır. AB yetkilileri (D.Baykal'dan gayri herkes) iktidar partisinin kapatılmasını kabul edilemez buluyor. İnsanların oy verme haklarına açıkça tecavüz saymaktalar. Bu dava müzakereler de elimizi hayli zayıflatacaktır. Bu ülkemiz içişlerini ilgilendiren bir dava değil, dünyanın ilgilendiği bir davadır. Bizi dünya gözetlerken, biz nelerle uğraştırılıyor ve yoruluyoruz. Gücümüzü tüketmekte, enerjimizi birileri böylece bitirmekteler.

Bu ülke üzerinde ki oyunlar, dünya üzerinde ki bütün oyunlara eşdeğerdedir. Belki de daha fevkindedir.

Ana muhalefetin yargıyla birlikte bir darbenin içinde var olan söylemleri, halka karşı işlenen cürümlerin içinde gösterirken CHP'yi, bir parti olmaktan çıkarmakta ve illegal bir görünüme sokmaktadır. Çete davasının içinde isim zikredilmesi de, halk nezdinde avukatlığı boşuna değilmiş, parasını önceden almış gibi deyişlere neden olmaktadır.

AB davanın kapatmamakla sonuçlanmasını bekliyor. Kapatılması durumda bedeli -maddi ve manevi, siyasi ve ekonomik olarak- yine Türk halkı olarak birlikte ödeyeceğiz. Yargıtay C. Başsavcısının Ak partinin şiddeti teşvik ettiğini söylemi Ergenekon iddianamesiyle çürütülmüştür.

Asıl sömürgeci, halka karşı duran, derin güçler ise kapatılmasını istemektedir. Bu güçlerin kendini milli hissetmeleri de bir garabettir. Halktan kopuk, halka karşı ama Türklük, Atatürkçülük ve laiklik adına cürümler işlenmekte ve rejimsel bir sevap dürtüsüyle hareket edilmektedir. Adeta bağnaz, ilkel bir inanç görüntüsüne rejimi kollama adı verilmektedir. Halka karşı kollanmakta olan bir rejim vardır bu ülkede. Halk hep sanık sandalyesinde tutulmuştur.

Ergenekon davasında, yargının diyalogları yansıtılmıştır. Buna ilişkin Yargıtay'dan açıklama geliyor:"Y.C.Başsavcılığı, siyasi açıklama ve gelişmelerden etkilenmeksizin (brifingler tabii ki halkı etkiledi),demokratik düzenin koruması için, parti kapatma davaları açmıştır." Bu açıklamaların ne anlamı var ki. Her şey ortada, millet anlamaz sanılmaya devam ediliyor. Halktan ve onun oylarından oluşan partiyi kapatıp demokratik düzeni koruyacaksınız(!).

"Demokratik düzeni korumak için parti kapatılması" ne ironik laflar. Uganda mı, hangi demokrasiden bahsediyorlar kendileri anlayamadık, birkaç örnekte verseler daha iyi anlardık belki.

Kapatma davası ülkeyi keşmekeşe sürüklemektedir. Dünya ekonomik dengeler altüst olmuşken, kendi ipini çeken bir ülke. Yargı demokrasinin(halkın) elinden tutmuş, kafasına kurşun sıkıyor. Ne kadar demokratik bir görüntü seyrediyor dünya, halimizden…

G. Doğu da ki boşluğu kim dolduracak. Diğer partiler asla dolduramaz. Rejim kendini orada temsil eden ve halkının gönlünü kazanmış bir partiyi cezalandırmak üzere. Halkın teröre kaymasına hizmet eder. PKK'nın partisi karşısında aldığı oyla Ak Parti rejim tarafından taltifi hak ediyor aslında. Çünkü başka partiler varlık bile gösteremediler. Ak Parti olmasaydı, seçimi birileri bir referanduma dönüştürecekti. Bu olmadı. Çünkü terörün partisi gerilerde kaldı. Halk Ak Parti ile rejime inancını tazeledi. Bunları da hayal kırıklığına uğratmak bu ülkeye ne kazandıracaksa… Ülkeyi açmaza götürmek isteyenlerin eli her yere uzanmış vaziyettedir. Bu önce idam edelim, sonra yargılarız mantığının günümüz çağdaş sürümüdür.

Ak Parti kapatılacak ama dünya ne der. Öyle yapacaklar ki keşke kapatılsaydı, 'bundan daha iyi olurdu' yu dedirttirecek bir karar çıkacaktır diyorum. Bu dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, halkın önünde engel olanların bertaraf edilme vakti gelmiştir. Demokrasinin sanık sandalyesinden kalkışı halkın iradesiyle gerçekleşecektir. Halk ana muhalefetin de, yargının da önünde bir gelişim içindedir.

http://www.gencmusalli.com/archives/551

http://musallihaber.blogspot.com/2008/07/ey-demokrasi-ayaa-kalk.html

http://dusunceufuklarinda.blogcu.com/20867441/

http://tarihebakis.blogspot.com/2008/07/ey-demokrasi-ayaa-kalk.html

29 Temmuz 2008 Salı

PKK ve BAYKAL

29 Temmuz 2008 12:20
Terör örgütü, saldırıyı kendilerinin yapmadıklarını, Baykal'ın kendilerine suçu atarak Ergenekon'u korumaya çalıştığını ileri sürdü
Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) bildirdiğine göre PKK Yönetimi Güngören Saldırısı hakkında bir açıklama yaptı. PKK üst düzey yönetimi tarafından yapılan açıklamada saldırı kınandı.

Terör örgütünün elebaşısı Murat Karayılan yaptığı açıklamada İstanbul Güngören'de sivilleri hedef alan bombalı bir saldırıyı şiddetle kınayarak, yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diledi. Saldırıların karanlık odakların işi olduğunu belirten PKK yönetimi, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, 'saldırıyı PKK yapmıştır' diyerek, gerçek saldırganları gizlemeye çalıştığını vurguladı.
PKK Yürütme Konseyi Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada, '27 Temmuz akşam saatlerinde İstanbul Güngören'de sivilleri hedef alan bombalı bir saldırı düzenlenmiştir. Bu saldırının yapılış mantığı ve hedeflediği kitle bakımından hiçbir haklı gerekçeye sahip olmadığı açık ortadadır. Bu durum saldırının karanlık odaklar tarafından gerçekleştirdiğini ortaya koymaktadır. Kirli amaçlar uğruna masum sivilleri hedefleyen bu saldırıyı şiddetle kınıyor, bu saldırıda yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz' dedi.

TERÖRE KARŞILARMIŞ!
Terör örgütü PKK'nın açıklamasında teröre karşı olduğunu iddia etmesi ise ilginç bir ayrıntıydı:
Güngören'de yapılan bombalı saldırıyla hiçbir alakası olmadığı gibi böyle bir saldırıyı gerçekleştirmesi asla mümkün değildir. Bununla birlikte hareketimiz meşru müdafaa anlayışını aşan tüm şiddet biçimlerini reddetmekte, sonuçsuz şiddet ve terör olarak değerlendirmektedir' diye belirtti.

BİZ YAPMADIK SUÇLU ERGENEKON VE CHP'Sİ
PKK, açıklamasında CHP'yi de sert bir şekilde eleştirerek şöyle dedi: 'Hatta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal daha da ileri giderek, 'saldırıyı PKK yapmıştır' diyerek, gerçek saldırganları gizlemeye çalışması oldukça manidardır. Henüz resmi yetkililerin bile hiçbir açıklama yapmamasına karşın, Deniz Baykal'ın olay yerine giderek Türk ve yabancı basın mensuplarına yaptığı açıklamada saldırıyı PKK üzerine atması, bu bombalamayla ne yapılmak istendiğini çok net bir biçimde ortaya koymuştur. Bu durum Deniz Baykal'ın bazı çevreleri korumak istediği kuşkusunu ciddi bir biçimde gündeme getirmektedir.
Açık ki bu saldırıyı gerçekleştirenlerin Türkiye'de mevcut sürmekte olan Ergenekon ve AKP'nin kapatılma davası çerçevesinde gelişen kriz ve bilinmezlik ortamında gerginlik yaratmak ve ortamı karıştırmayı amaçlamaktadırlar. Bunun sistem içindeki çatışma çerçevesinde gelişen bir çete faaliyeti olduğu ve amaçları doğrultusunda gündemi yönlendirmek istedikleri çok yüksek bir ihtimaldir.
Timetürk

BAŞINA KAYNAR SULAR DÖKÜLDÜ

 

Akşam yazarından inanılmaz yazıAkşam yazarından inanılmaz yazı
Ergenekon iddianamesi açıklandıktan sonra başına kaynar sular dökülmüş gibi olan yazarlardan biri de Serdar Turgut.Ve bugün öyle bir yazı kaleme aldı ki...

FAİLİ MEÇHUL HAYATIM

İddianameyi okudukça, ortaya konulan korkunç suç dünyasıyla ilgili söylenenleri son derece şahsıma yönelik bir darbe olarak aldım, içim acıdı. 54 yıllık yaşamımı boşu boşuna yaşamışım gibi hissettim.

Bir zamanlar taşıdığım idealleri düşündüm acıyla... O idealler uğruna yaptıklarımızı, arkadaşlarımı, yakın çevremde birçoğunun acıyla dolu hayatını tekrar hatırladım.

Öldürülen gençleri, alındıktan bir ay sonra üniversiteye dönebilen genç kızın işkenceden tükenmiş vücudunu ve korkuyla bakan gözlerini hatırladım. O gözler karşısında çaresizliğimi, sonra onlarca cenaze töreninde havalara kalkmış sol yumruklarımızı, marşlarımızı, '100 bin Dev-Yol militanı var' denilmesini, bizi dövüştürmelerin yarattığı 'Memleket iç savaşa gidiyor' korkusunu hatırladım.

Sonra çok arzu ettirilen darbe olur olmaz, bir günde, bırakın bir günü, bir saatte ortalığın süt limana dönüşüvermesini gözlerimin önüne getirdim.

Ölenler, öldürülenler, hayatı kayanlar ve bütün bu karmaşa ortasında ülkesi için iyi olur diye bir fikir sistematiği kurmaya çalışan bizler, iyi hislere açıktır diyerek solcu olmalar, falan filan...

Anlayacağınız; boşa harcanmış bir hayat bizimki.

Biz yaşıyoruz zannederken meğerse bir kukladan ibaretmişiz. Hayatımız faili meçhullerle dolu hatta kendi hayatımızın da faili meçhul. Ve bütün bunlar aklıma Ataol Behramoğlu'nun şu dizelerini getiriyor:

"Ve eğer tek bir hayatın önemi yoksa bütün bir evrenin, bütün bir geçmişin,

ve geleceğin önemli olduğunu bana kim kanıtlayabilir"...

Kukla gibi oynatmışlar bizi, kırdırdılar birbirimize, böldüler bölüştürdüler, hiç bıkmadılar...

Şimdi okuyorum da; yeni amaçları bir Türk-Kürt ve dinci-laik iç savaşı çıkarmakmış. Bir türlü akıllanamadığımız, bu kadar kötülüğün bir toplumda olabileceğini düşünemediğimizden, yine 'Ülke için', yine 'Vatanseverlik' diyerek bu sefer düpedüz tüketeceklermiş bizi.

Çok kişisel aldım iddiaları, hayatımla oynayanlardan gerçekten nefret ettim. Boşu boşuna akan kan, gözyaşını tekrar yüreğime bastım.

Yaşlanmaya hazırlanan bir insanın, yaşamının aslında anlamsız, inandığı hemen her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu düşünmeye başlamasının, beyne vurduğu darbenin gücünü anlatsam inanmazsınız.

Ülkeyle, hayatımla böyle oyunları oynayan insanlardan gerçekten nefret ediyorum. Suratlarını gördüğümde kaybolan ideallerimi, boşa giden mücadelelerimi hatırlıyorum...

İlk tepkim de 'Bu kadar duygusalım diye teslim mi olacağım?', gayet tabii ki hayır. Olmayacağım...

Artık bizleri dindar-laik veya Türk-Kürt diye bölemeyecekler. Bu toplumun insanları kendi üzerlerine kurulacak oyunu kolay kolay yutmaz.

Bundan böyle hayatlarımızı karşıtlıklar üstüne değil, ortak noktalarımız üstüne kuracağız. Birbiriyle kavga ettirilmek istenen insanlar, karşıdakilerle ortak noktaları arayıp bulacağız.

Ben de bu işe kafa yoracağım, yeni idealim bu. Türkiye'nin de ihtiyacının bu olduğunu sanıyorum.

Ben dindar olmayan bir insan olarak, dindarın yaşam biçimini, özgürlüklerini savunacağım. Onlardan da aynı tavrı bekleyeceğim. Bu tavrın teorisini yapacağız önümüzdeki dönemde.

Mahkemenin sonucu ne olur bilinmez ama iddianame daha şimdiden güzel bir sonuç verdi bence. Tahmin ediyorum ki; bu aralar benim gibi kendi geçmişiyle hesaplaşan insan sayısı çok olacak. Bu olursa aynı oyunları bir daha oynayamamalarını sağlarız gibi geliyor. Hele üzerimizdeki şu pislikleri bir atalım da; geleceğe bakarız...

SERDAR TURGUT/AKŞAM

28 Temmuz 2008 Pazartesi

'Nazizm neyse Türkiye'de İslam o'

28 Temmuz 2008 18:45
YARSAV Başkanı Eminağaoğlu, Almanya'da Nazizm, İtalya'da faşizm ne ise Türkiye'de de İslam'ın aynı manayı ifade ettiğini söyledi. Eminağaoğlu'nun sözleri:

     'Nazizm neyse Türkiye'de İslam o'

İngiltere'nin önemli gazetelerinden Guardian, bugün tartışılacak bir röportaj gerçekleştirdi. Ankara'daki muhabiri Robert Tait'in sorularını cevaplandıran Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Eminağaoğlu, Almanya'da Nazizm, İtalya'da faşizm ne ise Türkiye'de de İslam'ın aynı olduğunu söyledi. 

İngiliz Guardian gazetesi, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında, "laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu" suçlamasıyla açılan kapatma davası üzerine Robert Tait'in yazdığı bir yazıya yer verdi.

Gazete, YARSAV Başkanı Eminağaoğlu'nun "Türkiye'nin hoşgörüsüz bir İslami yönetim altına girmesi tehlikesi" iddialarına yer verdi.  Guardian, savcının "AKP'nin Türkiye'nin laik sistemini yok ederek ülkeyi bir İslam devleti haline getirmek istediği" sözlerini aktarıyor.

"TOPLUMUMUZDA ŞERİAT İZLERİ VAR"

"AK Parti'ye yönelik davanın özünün 'hoşgörüsüzlük' olduğunu iddia eden Eminağaoğlu 'Şeriat sistemi tabiatı itibariyle başka düşünce, inanç ve uygulamalara hoşgörülü değildir. İtalya'da faşizm, ya da Almanya'da Nazizm gibi, şeriat da Türkiye'de hassas bir konu. Küçük bir kıvılcımla toplumsal bir harekete dönüşebilir. Osmanlı döneminde şeriata dayanan bir sistem vardı ve toplumuzda hala bunun izleri bulunuyor. Buna dönmek istemiyoruz' diyor."

"Eminağaoğlu, AKP'nin Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana durağan olan İslam bilincini canlandırmaya yönelik adımlar attığını ve bunların laik yaşam tarzının yıldırılmasına; kadınlara eşit haklar verilmemesine yol açacağını söylüyor."

Guardian, Avrupa Birliği yetkililerinin bu alandaki girişimleri demokrasiye aykırı bulduğunu anımsatırken, Eminağaoğlu davayı eleştiren Avrupalıların, ne Türkiye'yi ne de İslam'ı anladığını savunuyor:

"İSLAM, HRİSTİYANLIK GİBİ DEĞİL, DEVLETİ DE YÖNETMEK İSTER"

www.ekoyol.com

26 Temmuz 2008 Cumartesi

A.NECDET SEZER NE ZAMAN ALINACAK

 

Gelen bir mailde şöyle yazıyor:

Date: Thu, 24 Jul 2008 17:13:43 +0300
From:
nhtdzgn@gmail.com
Subject: ..::CTO::.. A.NECDET SEZER NE ZAMAN ALINACAK

BİLDİĞİMİZ KADARIYLA

A.NECDET SEZER DE ULUSALCI, MİLLİYETÇİ VE DE VATANSEVERDİ.

VATANSATAR AKP VE YANDAŞ YARGI ACABA

A.NECDET SEZER İ NE ZAMAN ERGENEKON A DÂHİL ETMEYİ PLANLIYOR?

SADECE MERAK ETTİK DE...

Hiç merak etmeyin, bu işin içinde kim varsa O'na kadar gidilecek. Aynen İtalya'da ve diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi..

 Sezer değil ama ortaya çıkan delillere göre Demirel bu işin içinde, belki de başında. Yakında O'da Davaya dâhil edildiğinde neler ortaya çıkacak göreceğiz! Boşuna mı damadını 40 yıldır mücadele ettiği CHP ye milletvekili olarak gönderdi. Boşuna mı Baykal'ın Ergenekon Avukatlığına soyunması?

Partililerinin, milletvekillerinin TBMM konuşmaları bile (tekzip edilenler dahi)  AKP nin kapatılması için Baş Savcı tarafından delil sayılıp dava açılıyor. Hatta hiçbir şiddet ve terör eylemleri veya teşvikleri yokken dava açılabiliyor. . Ama İşçi Partisinin (İP) Genel başkanı, üyeleri savcılar ve mahkeme tarafından terör ve ihtilal iddiası ile tevkif edilip, 1 yıldır hapiste olmalarına rağmen Bay Başsavcı hala İşçi Partisinin kapatılması için ne dava açıyor, ne de tahkikat yapıyor?

 Bugünkü gazetelerde okuyun :

Ø  Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 'vatansever güçleri' AK Parti'ye karşı verdikleri mücadelede yalnız bıraktığı için Avrupa Birliği'ni yerden yere vurdu.

 

Ø  Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İstanbul Üniversitesi'nin eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 'silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması olaylarını azmettirmek'le suçlanıyor. Örgütün liderleri için 2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 500 yıl hapis cezası isteniyor. Danıştay saldırısına özel bölüm ayrılan iddianamede, 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin 'maktul' olarak yer alıyor.

 

 

*   PKK'nın, Ergenekon'la bağlantısı

Ergenekon terör örgütünün iddianamesinde, PKK terör örgütü ve Abdullah Öcalan'ın örgütle olan bağlantısına da geniş yer veriliyor.  PKK-Ergenekon ilişkisi konusunda Öcalan'ın, "Türkiye'nin Ergenekon'la tanışması 1952'de NATO'ya girmesiyle başlar. Benimle görüşmeye gelen albay, 'Bu sorunu kendi aramızda, biz bize çözelim. Bu alçaklar, kardeşleri birbirine boğazlatmak istiyor.' dedi. 'Evet, bu sorunu dış güçlere havale etmeden çözelim.' dedim. Ergenekon konusunda savcının gelip beni dinlemesini istiyorum. Bunları savcı ile daha ayrıntılı tartışabiliriz. Şam'da kaldığım dönemde yanıma gelen bazı kişiler, 'Biz Tansu Çiller'i öldürelim, sorumluluğu siz üstlenin' diye teklifte bulundular. Ben bu teklifi kabul etmedim." iddialarında bulunuyor

Örgütün DHKP/C ve Hizbullah terör örgütleriyle de ilişki içinde oldukları aktarılıyor. İddianamede, "Şüphelilerde ele geçirilen istihbari bilgi notlarında DHKP/C ve Hizbullah örgütleriyle alakalı notlar ve gizli bilgiler değerlendirildiğinde bu örgütlerle de şüphelilerin doğrudan bağlantılarının bulunduğu görülmektedir. Soruşturma dosyasındaki delillerden, alınan ifadelerden ve ele geçirilen dokümanlardan Ergenekon terör örgütü yöneticilerinden Veli Küçük'ün DHKP/C adlı terör örgütü ile ilişki içerisinde olduğu ve söz konusu örgütü Ergenekon terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandığı ve kontrol altında tuttuğu anlaşılmaktadır." deniliyor. İddianamenin ilgili bölümünde ayrıca, terör örgütü Hizbullah'ın, Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük tarafından kurulduğu ifade ediliyor. Ulusal Kanal'da ele geçirilen belgede, "Refet: Hizbullahı Veli Küçük kurdu." deniliyor.

 

Kimler acaba bu işin içinde göreceğiz. Acele etmeyin. Daha 1 yılda bu kadarı ancak ortaya çıkarılabildi. Ondan sonrasını da yakında görürüz..

Sezer işin içinde ise elbette O'da yargının karşısına çıkacak. Ama bize göre Sezer daha alt uçlarda.  O'na gelene kadar daha kimler var, kimler… ABD'nin araya girip savcının tevkif etmesi engellenen kim acaba? O da ortaya çıkacak.

 

Bu kişileri ortaya çıkaran da sizin dediğiniz gibi AKP veya Tayyip değil..

 Öyle olsa idi Baskın Oran'ın TBMM verdiği önergeye imza koyarlardı.  

Buna bile cesaret edemeyenler, kodese adam aldırmayı nasıl becerir.

 

Bu işin ŞEREFİ CUMHURİYET SAVCISINA aittir, siyasetçilere değil.

 Ordu da ancak işin farkına varıp, siyasileri suçlamayı bıraktı. Onlara alet olmaktan uzak duruyor.

Konu yeni değil ki, taa 1950 lerden beri var. Bu konudaki haberleri okumayanlar eski gazetelere bir baksınlar. Kimler devamlı Pentagonda her yıl toplanıyorlarmış? Kimler bu iş için çantalarla dolarları almışlar, hatta ölümlerinde artakalan parayı mirasçıları nasıl paylaşamamış da mahkemelik olmuşlar? 

 Hepsi ama hepsi ortaya çıkıyor, çıkacak.

 Siz bırakın AKP veya Tayyip'i .. Onlar bu işi kıvıracak güçte değiller. Çünkü bu güç "OY" dan gelmiyor.

 Görmüyor musunuz, En büyük Atatürkçüleri yine bu en büyük Ulusalcılar ve Atatürkçüler öldürtme emri veriyor.

 Kendisini milliyetçi diye ilan eden Paşalarla, mafya el-ele, kol-kola..

 Milliyetçi Paşaların Solcu hatta Komünistlerle birlikte olmaktan sıkıntıları yok....

 PKK-Hizbullah-İBDA-C yi kurduruyor, destekliyor ve besliyorlar..

                                                                                                                                                      

ACZİMENDİ Müslim Gündüz Efendi, Cinci Ali Kalkancı vs. kullanılması mubah..

 Bütün bunları görüp dururken şu söylenilen söze ve mantığa bakın: (YANDAŞ YARGI) ???

"BİLDİĞİMİZ KADARIYLA

A.NECDET SEZER DE ULUSALCI, MİLLİYETÇİ VE DE VATANSEVERDİ.

VATANSATAR AKP VE YANDAŞ YARGI ACABA

A.NECDET SEZER İ NE ZAMAN ERGENEKON A DAHİL ETMEYİ PLANLIYOR?

SADECE MERAK ETTİK DE..."

Yargı hiçbir zaman (YANDAŞ YARGI) olmadı, olmayacak. AKP nin değil yalnız; sahte Atatürkcülerin, Ulusalcıların, emekli Paşaların da .

 İşinize geldiği zaman "YAŞASIN BAĞIMSIZ YARGI),  işinize gelmediğinde (YANDAŞ YARGI)..  

BENCE SİZ ÖNCE BİR PSİKİYATRİ KLİNİĞİNE BAŞVURUN Kİ, SIHHAT BULASINIZ..

gönderen: ena-ajans.com

İddanamedeki 86 sanık ve suçları

''Ergenekon'' davasının iddianamesinde, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, Emekli Tuggeneral Veli Küçük, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ve avukat Kemal Kerinçsiz'in de aralarında bulunduğu tutuklu sanıklar ile Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun da aralarında bulunduğu tutuksuz sanıklara ilişkin iddialar tek tek yer alıyor.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 2 bin 455 sayfalık iddianamede, tutuklu sanıklardan Doğu Perinçek ''silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek'', ''zorlu hükümeti ıskata teşebbüs'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik'', ''Açıklanması yasak belgeleri temin etmek'', Veli Küçük ''silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik'', ''zorla hükümeti ıskata teşebbüs'', ''kasten öldürmeye azmettirmek'', ''korku ve panik yaratacak şekilde patlayıcı madde atmaya azmettirmek'', ''mala zarar vermeye ve ruhsatsız patlayıcı bulundurmaya azmettirmek'', Muzaffer Tekin ''silahlı terör örgütü yöneticisi olmak'', ''zorla hükümeti ıskata teşebbüs'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik'', ''devletin güvenliğine ilişkin belgeleri bulundurmak'', ''tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurmak'', ''mala zarar vermek'', ''kasten öldürmeye azmettirmek'', korku ve panik yaratacak şekilde patlayıcı madde atma suçlarına azmettirmek'', avukat Kemal Kerinçsiz de ''silahlı terör örgütüne üye olmak'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik'', ''devletin güvenliğine ilişkin bilgileri bulundurmak'' ve ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'' ile suçlanıyor.

-DİĞER TUTUKLU SANIKLAR VE SUÇLAMALAR-

İddianamede yer alan diğer tutuklu sanıklar ve haklarındaki suçlamalar ise şöyle:

''-Oktay Yıldırım, 'silahlı terör örgütüne üye olmak'', 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyana tahrik', ''silahlı terör örgütlerine silah sağlamak, 'mala zarar vermek', 'korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda patlayıcı madde kullanma suçuna yardım etmek',

-Mehmet Demirtaş, ''silahlı terör örgütüne üye olmak'' ve ''silahlı terör örgütüne silah sağlamak''

-Mehmet Adnan Akfırat, Mahmut Öztürk, Ümit Oğuztan, Oğuz Alpaslan Abdülkadir, Selim Akkurt, Vatan Bölükbaşoğlu, Kahraman Şahin, Erol Ölmez ve Abdullah Arapoğulları, 'silahlı terör örgütüne üye olmak',

-Gazi Güder, ''silahlı terör örgütüne üye olmak', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'

-Halil Behic Gürcihan, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'yasaklanan bilgileri temin etmek', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek', 'adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs' ve 'açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek',

-Ergün Poyraz, 'silahlı terör örgütüne üye olmak'', 'açıklanması yasak belgeleri temin etmek, açıklamak', 'devletin güvenliğine ilişkin belgeleri çalmak, bulundurmak', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek', 'TC Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik' ve ''6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet',

-Hayrettin Ertekin, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı isyana tahrik', 'halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik', 'tutuklu, hükümlü veya suçu bildirmeme', 'açıklanması yasak bilgileri temin', 'suç üstlenmeye azmettirme', '2813 sayılı kanuna muhalefet', '2863 sayılı kanuna muhalefet', '6136 sayılı Kanuna muhalefet',

-Bekir Öztürk, 'silahlı terör örgütüne üye olmak'', 'TC Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik', ''askerleri itaatsizliğe teşvik etmek'',

-Mete Yalazangil, 'silahlı terör örgütüne üye olmak'', ''devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek ve tahsis edildiği amacı dışında kullanmak',

-Aydın Yüksek, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek ve tahsis ettiği amacı dışında kullanmak', 'sahtecilik', '6136 sayılı Kanun'a muhalefet' ve '2863 sayılı Kanun'a muhalefet',

-Muzaffer Şenocak, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'devletin güvenliğine ilişkin bilgileri çalmak, bulundurmak', 'tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurmak',

-Sevgi Erenerol, 'silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek', 'TC Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'',

-Mehmet Zekeriya Öztürk, 'silahlı terör örgütüne üye olmak'', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek', 'örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek',

-Sami Hoştan ve Vedat Yenerer, 'silahlı terör örgütüne üye olmak' ve '6136 sayılı Kanun'a muhalefet',

-Ferit İlsever, Orhan Tunç, Emin Gürses ve Serhan Bolluk, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'TC Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etmek',

-Habip Ümit Sayın, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'TC Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etme', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'',

-Hikmet Çiçek, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', ''açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etmek'', ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek',

-Hayati Özcan, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'devletin güvenliğine ilişkin belgeleri çalmak veya tahsis edildiği yerden başka yerde kullanmak', 'açıklanması yasak belgeleri bilgileri temin etmek'',

-Nusret Senem, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme', 'açıklanması yasak belgeleri temin etmek',

-Abdülmuttalip Tonçer, 'silahlı terör örgütüne üye olma' ve 'suç üstlenme',

-Mehmet Fikri Karadağ, 'silahlı terör örgütü kurma veya yönetme', 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik', 'zorla hükümeti ıskata teşebbüs'', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme', 'halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme veya aşağılama'', 'tutuklu, hükümlünün yerini bildiği halde yetkili merciye bildirmeme',

-Hüseyin Görüm, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'askerleri itaatsizliğe teşvik etmek',

-Erkut Ersoy, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme',

-Muhammet Yüce, 'Silahlı terör örgütüne üye olma', 'tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme'',

-Hüseyin Gazi Oğuz, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', '6136 sayılı yasaya muhalefet etmek',

-Rasim Görüm ve Ali Kutlu, 'silahlı terör örgütüne üye olmak'

-Murat Çağlar, 'silahlı terör örgütüne üye olmak' 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme', '6136 sayılı kanuna muhalefet'

-Fikret Emek, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'devletin güvenliğine ilişkin belgeleri çalma, bulundurma', 'tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma', 'silahlı terör örgütüne silah sağlama', 'mala zarar verme' ve 'açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme',

-İsmail Yıldız, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'askeri itaatsizliğe teşvik', 'devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek', 'tahsis edildiği amacı dışında kullanma ve hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme',

-TUTUKSUZ SANIKLAR VE SUÇLAMALAR-

İddianamede, tutuksuz sanıklardan İlhan Selçuk ''silahlı terör örgütü kurma, yönetme'', ''zorla hükümeti ıskata teşebbüs'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik'', Kemal Alemdaroğlu ''silahlı terör örgütü kurma, yönetme'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etmek''le suçlanıyor.

İddianamede, diğer tutuksuz sanıklar ve haklarındaki suçlamalar ise şöyle:

''-Güler Kömürcü, İhsan Göktaş, İbrahim Benli, Coşkun Çalık, Ayhan Çelik, Erdal İrten, Raif Görüm, Yusuf Görüm, Tuğrul Derme, Ali Yasak, İsmail Eksik, Hayrullah Mahmud Özgür, Rafet Aslan, Zeki Yurdakul Çağman, Tuncay Hacıbektaşoğlu, Rusya vatandaşı Saipir Debzlelvidze 'silahlı terör örgütüne üye olma'',

-Ayşe Asuman Özdemir, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek', 'adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs',

-Kemal Şahin, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek' ve ''6136 sayılı Kanun'a muhalefet'',

-Mehmet Murat Yücel, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek' ve '6136 sayılı Kanun'a muhalefet',

-Ferudun Refik Nuhoğlu, 'silahlı terör örgütüne üye olmak', 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek',

-Fuat Ermiş, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etme', 'askerleri itaatsizliğe teşvik etme',

-Muammer Karabulut, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etme',

-Emin Caner Yiğit, Tanju Okan, Yaşar Arslanköylü, Mahir Çayan Güngör, Recep Gökhan Sipahioğlu, Asim Demir, Yusuf Tunçer ve Aydın Gergin, 'silahlı terör örgütüne üye olma', '6136 sayılı Kanun'a muhalefet',

-Yusuf Beşirik ve Murat Özkan, 'silahlı terör örgütüne üye olma', 'örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme',

-Fuat Turgut ve Satılmış Balkaş, ''silahlı terör örgütüne üye olma', 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyana tahrik etme',

-Atilla Aksu, 'silahlı terör örgütüne üye olma'', ''örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme'', ''görevi kötüye kullanma'',

-Ali Yiğit, 'suçu bildirmeme''.

Ayrıca, başka bir dava kapsamında tutuklu olan bu davanın tutuksuz sanıkları Sedat Peker ve Semih Tufan Gülaltay da ''silahlı terör örgütüne üye olmak''la suçlanıyor.

AA

Sinagog da sahte çıktı

Amaç Yahudilik üzerinden para vurmak! Sevilay Yükselir'in özel haberi...

25.07.2008 14:21
Ergenekon Soruşturması'nın kilit ismi Tuncay Güney'in bir sinagogda haham olarak görev yaptığı sanılıyordu ancak Güney'in görev yaptığı sinagog sanal, hahamlığı da yalan çıktı!

2001 yılında gözaltına alındıktan sonra evinde ele geçirilen belgelerden ve polisteki ifadesinden yola çıkarak başlatılan Ergenekon Operasyonunun kilit ismi Tuncay Güney'in hahamlık yaptığını iddia ettiği sinagog sanal çıktı. Güney'in, haham yardımcılığı yaptığını iddia ettiği " Jacop House Sinagogu" sadece internet ortamında var olan bir web adresi. Sanal sinagogda haham yardımcısı olarak görev yapan Tuncay Güney'in ise tek bir amacı var. O da  kendisini Musevi olarak gösterip, Musevi organizasyonlardan faydalanmak. Söz konusu sanal sinagog Jacop House'un internetteki adresi ise bir postahanenin içerisinde bulunan posta kutusu. Sayfada verilen telefonu aradığınızda ise karşınıza çıkan ses, bir telesekreterden ibaret. Sitede varolduğu söylenen diğer görevliler de tıpkı Tuncay Güney gibi Musevi kökenli olmayan ancak bu kimliği kullanarak musevi dünyasının nimetlerinden faydalanmak isteyen kişiler. Örneğin sitede, "Chairman" yani "Başkan" sıfatını kullanan Weston Joslin, İrlanda kökenli bir hıristiyan. Joslin, tıpkı Tuncay Güney gibi herhangi bir sinagogda fiilen çalışmıyor.. President Timothy M. Stevens ise İngiliz kökenli bir hıristiyan. O da diğerleri gibi herhangi dini bir misyona sahip değil. Rabbi yani yine Tuncay Güney gibi haham yardımcısı olarak geçen isim Mevaser Yochanan'ın ise kim olduğu bilinmiyor.

İŞTE SANAL SİNAGOGUN WEB SİTESİ... TIKLAYIN!




SAHTE HAHAMLAR BAĞIŞ PEŞİNDE


Sanal Jacop House sinagogun ekibi Kanada'daki günlerinin çoğunu evangelistlerle birlikte geçiriyor. İddialara göre ekibin buradaki asıl amacı evangelistliği yaymak değil, bu kanalı kullanarak sanal sinagoglarına bağış toplamak. Ancak resmi kayıtları bulunmadığı için bağış toplamakta zorluk çeken sanal hahamlar, Bed Haderech adlı sinagogun statüsünü kullanarak kendilerine fayda sağlamaya çalışıyorlar.

PARAVAN DİL OKULUYLA GÖÇMEN TİCARETİ

Türkiye'nin gündemini aylardır meşgul eden ve emekli iki generalle birlikte 56 kişinin tutuklu bulunduğu Ergenekon soruşturmasının kilit ismi Tuncay Güney'in Kanada'daki marifetleri bununla bitmiyor. Yine internette, "746 Pape Ave." adresinde faaliyet gösterdiği iddia edilen  "Life İnstitute For English" adlı uluslararası İngilizce okulu aslında bir binanın bodrum katında bulunan paravan bir okul. Okulun web sitesindeki bina fotoğrafına da aldanmamak lazım. Çünkü bu fotoğrafta photoshop kullanılarak elde edilmiş bir görüntüden ibaret.    
Sitedeki, "Teachers" bölümüne girdiğinizde ise tanıdık iki isimle karşılaşıyorsunuz.
Weston Joslin ve Timothy M.Stevens!
Yani sanal sinagog Jacop House'un iki önemli adamı. Aslında kısa bir süre öncesine kadar Çorumlu sanal haham Tuncay Güney'in adı da bu öğretmenler arasında geçiyordu ancak "Ergenekon Soruşturması" gündeme geldikten kısa bir süre sonra Güney'in ismi bu sayfadan kaldırıldı.
Ekibin tek amacı var o da, bir binanın küçük bodrum katında faaliyet gösteren bu dil okulu ile Kanada'ya gelmek isteyen yabancılara öğrenci vizesi alınmasını sağlamak. Yani göçmen ticareti ile gayri meşru para kazanmak.


Life Institute adlı okulun Tuncay Güney ve ekibine faydası sadece öğrenci vizesi almakla kalmıyor. Tim ve Tuncay, okul adına Kanada'da yaşayan mültecilerden para karşılığı  Business English/TOEFL diplomaları satarak büyük gelir elde etmeyi başarıyorlar. Ayrıca  İngilizcesi yeterli olmayan mültecilerin kurslardan faydalanmasını sağlamak amacıyla Kanada Hükümeti'nin kanuni yardımlarının da bir bölümünü yine gayri meşru yollarla ceplerine indiriyorlar. Sözde okula giden ve devletten yardım alan mültecilerle anlaşma yoluyla yapılan bu işlem için vergisiz kazanç elde etmeyi başaran sanal hahamlar ekonomik gelirlerin büyük bölümünü bu yolla elde ediyorlar.

SIĞINMA TALEBİNDE YAHUDİ LOBİSİNİN GÜCÜ

Dünyanın birçok ülkesinden olduğu gibi Türkiye'den de yoğun talep alan Kanada'da çalışma ve yaşama hakkının şartlarının son yıllarda çok sıkı kurallara bağlanmasını fırsat bilen Tuncay Güney ve ekip arkadaşlarının aslında sahte musevi kimliği kullanmasında temel sebep burada yatıyor. Kanada'da önemli derecede söz hakkına sahip olan Yahudi Lobisinin avantajlarını değerlendirmek isteyen sanal hamamlar, Kanada'ya sığınma başvurusunda bulanan ancak red yanıtı alan birçok Türk'e bu kimliklerinin gücünü anlatıyorlar. Anlaşmalı avukatlar aracılığı ve Yahudi Lobisi'nin gücünü kullanarak sığınma taleplerinin yerine getirileceklerine inanan mülteciler Tuncay Güney ve ekibine 10 bin dolara kadar komisyon veriyor. Çoğu mültecinin talebini yerine getiremeyen sahte Jacop House Sinagogu'nun yönetici kadrosunun kısa bir süre öncesine kadar işlerinin kötüye gittiği bilgisini veren haber kaynakları, gündeme gelen Ergenekon ile birlikte Tuncay Güney'in hakkında yapılan haberlerle sahte kimliğinin güçlendiğini ileri sürüyorlar.

OTURUM TALEBİNDE ELİ GÜÇLENDİ


Halen Kanada'da oturum hakkını alamayan Tuncay Güney'in soruşturmanın gündeme gelmesi ile birlikte basına kendini açmasındaki amaç ise oldukça açık.
Bugüne kadar kendisinin bu talebini yerine getirmeyen Kanada İmmigration'unu yani göçmen bürosunu, kendisinin Türkiye'de önemli bir adam olduğunu ve ülkesine dönmesi durumunda da can güvenliğinin tehlike altına gireceğine ikna etmeye çalışan Güney, hakkında yayımlanan tüm haberlerden hükümeti haberdar ediyor. Güney'i yakından tanıyan haber kaynaklarına göre Tuncay Güney Savcı Zekeriya Öz'ün hakkında İnterpol kararıyla arama emrinin çıkartılmasını dört gözle bekliyor. Kaynaklar, Ergenekon Savcısı'nın talimatı vermesi durumunda otomatik olarak Kanada vatandaşlığına geçecek olan Tuncay Güney'in bu kararla da Kanada'da iltica talebine olumlu sonuç alarak çok rahatlayacağı iddia ediliyor.

sevilayyukselir@haberturk.com

25 Temmuz 2008 Cuma

Prof. Aysel Ekşi ile Karadziç ilişkisi

20080608070600.jpg 
25 Temmuz 2008 07:41
Haber 7  

Bir psikiyatristin tanışmadığı bir First Lady'den nefret etmesinin ve bunu bir gazeteciye açıkça söylemesinin anlamı Prof. Nevzat Tarhan'a göre çok önemli.

Basın Konseyi Başkanı Sayın Oktay Ekşi'nin eşi Sayın Dr. Aysel Ekşi, daha çok Çocuk Ergen Psikiyatrisi ile ilgilenen bir meslektaşımızdır. The Times'tan Janice Turner, "İslam ve Türkiye'deki Büyük Türban Savaşı" adlı incelemesini hazırlarken 74 yaşındaki Bayan Ekşi'yle konuşur, Cumhurbaşkanı eşi Hayrunnisa Gül'le de görüşeceğini söyler.
 
Emre Aköz'ün 21.07. 2008 Sabah gazetesinde aktardığına göre: 'Ancak Aysel Hanımın bir özelliğini atlamış Turner: O aynı zamanda, Hürriyet gazetesinin başyazarı Oktay Ekşi'nin eşi. Röportaj sırasında Aysel Ekşi'ye, o akşam Cumhurbaşkanının eşi Hayrünnisa Gül ile buluşacağını söylüyor Turner. Bunun üzerine Aysel Hanım, hışımla masasına vurarak bağırıyor: "O kadından nefret ediyorum!" (İngilizcesi: "When I say I will be taking tea with Mrs Gül that evening, Dr Eksi bangs her desk with passion and cries" Ihateher !")'
 
Bugüne kadar yanlış bir haber olabilir diyerek bekledim. Ancak henüz bir yalanlama gelmedi.
Bir psikiyatristin hiç tanışmadığı bir ''First Lady'den nefret etmesinin ve bunu bir gazeteciye açıkça ifade etmesinin anlamı bence çok önemli.  Türkiyede model alınabilecek kişilerin kamuoyuna yansıyan yönlerinin irdelenmesi bir kamu görevidir.
 
Başka bir psikiyatrist vardı adı Dr. Radovan Karadzic 1992-1995 Bosna Hersek iç savaşında Bosna Sırp devletinin lideri idi. Karadziç 13 yıl sonra yakalanabildi ve soykırım suçundan Lahey Adalet Divanında yargılanmayı bekliyor.
 
Dr. Karadzic'in kişiliği psikiyatristlerin ilgi alanı olmuş ve hakkında geniş kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Yetiştirilme tarzı nasıldı, çocukluğunda bir travma veya taciz var mıydı, mesleğini icra ederken davranışları nasıldı, gibi sorular araştırıldı.
 
Bu konuda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ergen Psikiyatrisi Bölümünden Doç Dr Salih Zoroğlu'nun Dr.Rorbert M. Kaplan'dan aktardığı bazı bilgileri özetlemek istiyorum.
 
Karadzic'in şiir kitapları var ve ana tema genellikle öfke, şiddet ve vahşet içeriyor. İçki ve kumarı seven, kaygılı tırnaklarını yiyen, hırslı ünlü biri ve şair olacağını sık sık söyleyen birisi imiş. Çalıştığı hastanede Şefi Dr. İsmet Ceriç onun için hep işe geç geldiğini, vaka raporlarını tamamlamadığını, sorumluluk ve vicdan duygusunun zayıf olduğunu anlatıyor. Hatta bir seferinde bir hasta elinde bıçakla hemşire ile koğuşta yalnız kaldığında olayla hiç ilgilenmeyip yan odaya çekilip kapısını kapattığı hemşireye sorunu sen çöz dediği belirtiliyor. Profesyonel standartlara uymadaki yetersizliği, kolayca rapor ve reçete verdiği, yok etme, cehennem gibi kelimeleri çok kullandığı, amaçlarına ulaşmadaki vicdansızlığı, Filozof Nietzsche'nin fikirlerine çok inandığı, her şeyi Nietzsche'nin dünya görüşü ile açıkladığını çalışma arkadaşları ifade ediyorlar.
 
Bir psikiyatristle evleniyor ve kendisini romantik ve şair bir kişi olarak tanımlıyordu. Babası aşırı ve fanatik bir Sırp milliyetçisi idi. Bu özellikleri ile Hitlere benziyordu. Babasını 15 yaşında kaybetmişti.
 
Diğer tarafta gerçekleri inkâr etme ve çarpıtma kapasitesinin çok yüksek olduğunu hatta 5 Şubat 1994'de Merkale pazaryerine havan topu atılması 68 sivilin hayatını kaybetmesi olayını inkâr edip Müslümanların komplosu olduğu, cesetlerin morgdan getirildiği, bombalama olayı olmadığını savunması biliniyor.
 
Yine  tarihi ve çok kıymetli kitap hazinesi ulusal Müslüman kütüphanesinin yakılması olayı ile ilgili olarak da o binanın eski bir Hıristiyan yapısı olduğu için Müslümanlarca yakıldığını savunuyordu. Karadzic'i yakından tanıyanlar Narsisistik kişilikte sık rastlanan gerçeği çarpıtma savunma mekanizmasını çok kullandığını söylüyorlar.
 
Muhakkak politik liderlerde geçmişe yönelik etiket tanı koymak tehlikeli ve sakıncalıdır. Zaten muayeneleri de mümkün değildir, bu sebeple tanı koymak savunulamaz. Yaygın taraftar bulmaları aslında iç tutarlılıklarının ve paylaşılmış duygularının olduğunu da gösterir. Ancak davranışlarını irdelemek bu konuda toplumu bilgilendirmek de mesleki bir duyarlılık olmalıdır.
 
Dr.  Radovan Karadzic'i binlerce masumun ölümüne neden olan, Müslümanlardan nefret eden, onları yok edilmesi gereken unsurlar olarak gören, abartılı ve sınırsız bir oportünist, acımasız bir Sırp milliyetçisi, iddiası için kendini kandırma kapasitesi yüksek olan  zeki ve özgüven sahibi bir lider olarak tanıyoruz.
 
'Türkiye de Devletin bekası için çetecilik yapılır'
diyenlerle Karadzic'in benzer idealistlik, rasyonallik ve duygusal tavır gösterdiklerini söyleyebiliriz.  Bu tavır çok zevklidir ve kolayca taraftar bulur. Eskilerin Asabiyet-i Milliye demeleri boşuna değildi. Bu tavır Hitlerin toplumu heyecana getiren tarzıydı. Ancak dünyada esen özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu demokrasi rüzgârları Karadzic'i taraftarlarına rağmen yakalattı. Türkiye'de de 'Ergenekon'un Bir Numarası' böylece ortaya çıkar ümit ediyoruz.

Dr. Aysel Ekşi ile Dr Radovan Karadzic'i kıyasladığımı düşünmeyiniz. Dr. Ekşi önemli bir psikiyatristtir. Onun haklı ve mantıklı olmayan öfke ve nefreti birçok tanıyanı tarafından örnek alınabilir. Nefretinin bilimsel nedenlerini açıklamasını beklememiz hakkımızdır. Düşünce temelli değil duygu temelli tepki veren bilim insanına yakışan bilimsel gerekçesini açıklaması veya beşeri bir zaaf gösterdi ise özür dilemesidir.

Şu anda abartılı, acımasız, içi öfke ve nefret dolu kendisine benzemeyeni yok edilmesi gereken unsurlar olarak gören, aynı ortamda bulunmaya tahammül edemeyen, derinlik ve vicdan duygusundan yoksun Ortodoks laiklerin kendilerini kandırma kapasitelerinin artmasını Türkiye'miz için tehlikeli buluyorum.
 
Ortodoks laiklik ve fanatik Türk ulusalcılık anlayışının artması benzer yöntemleri benimseyen Ortodoks ve radikal Müslümanlık anlayışının doğru orantılı olarak artırmasına sebep olur. Bu durum da toplumsal barışın bozulması demektir. Kamu düzenini önemseyenlerin dikkatine sunulur.
 
Bu gerçekler en büyük endişemiz olmalı,bizi davranışlarımızı ve duygularımızı sorgulamaya sevk etmelidir…

 
Nevzat TARHAN
ntarhan@gmail.com

Ergenekon'un cemaate sızma plânı


Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Erol Ölmez'in, Kuvvai Milliye Derneği Genel Sekreteri Hüseyin Görüm'ün yardımcısı ile yaptığı telefon görüşmesi ilginç bir girişimi ortaya çıkardı. Ölmez, Çarşamba'daki İsmailağa cemaatine sızmaya çalıştığını anlatırken, "Soktunuz bizi, nöbete devam." diyor. Karşıdaki isim uyarıyor: "Görevini tam yap."

Ergenekon terör örgütünün kaos oluşturmak için toplumun farklı kesimlerine sızma planları yaptığı ortaya çıktı. Bu konudaki en somut örneklerden biri soruşturma kapsamındaki teknik takibe takıldı. Savcılığın talimatıyla telefon dinlemesi yapan güvenlik güçleri, Ergenekon terör örgütüne mensup bazı kişilerin İstanbul Çarşamba'daki İsmailağa Cemaati'ne sızma girişiminde bulunduğunu tespit etti. Halen tutuklu bulunan Kuvvai Milliye Derneği üyesi Erol Ölmez'in, aynı dernekten arkadaşı Kahraman Şahin'le yaptığı konuşma, mütedeyyin kitleler üzerinde oynanmak istenen oyunun boyutunu gözler önüne seriyor. Talimat üzerine şalvar ve cübbe giyerek Çarşamba'ya gittiğini anlatan Ölmez, bölgede 'sabah 8 akşam 8' mesai yaptığını anlatıyor. Çevredeki insanlar tarafından yadırganmamak için sakal bırakan Ölmez, oruçlu görünmek için de azamî gayret sarf etmiş. Görevini en iyi şekilde yerine getirmesini isteyen arkadaşı Kahraman Şahin ise Kuvvai Milliye Derneği Genel Sekreteri Hüseyin Görüm'ü kastederek, "İmam Hüseyin de bıraktı." diyor. Ölmez ve Şahin, buluşma yeri için de "Karargâhta görüşürüz." şifresini kullanıyor.

Kuvvai Milliye Derneği, genel başkanları emekli Albay Fikri Karadağ silah üzerine yemin ettirmesiyle gündeme gelmişti. Ergenekon operasyonu kapsamında Ocak 2008'de tutuklanan Erol Ölmez'in telefonla görüştüğü kişi; Kuvvai Milliye Genel Sekreteri Hüseyin Görüm'ün yardımcısı Kahraman Şahin. Savcılığa yaptığı başvuruda 'hafıza kaybı olduğunu' ileri süren Ölmez, telefon görüşmelerinde kendisini 'Kıdemli Binbaşı Erolhan Ejderoğlu' olarak tanıtıyor. Savcılıktaki ifadesinde Kahraman Şahin'le yaptığı konuşmayı ise şöyle izah ediyor: "Fatih Çarşamba semtinde Murat...? İsimli arkadaşımın yanında misafir olarak kalıyordum. Kahraman Şahin beni aradı. Bu şahsa Fatih'te kaldığımı, semtin Çarşaflı cübbeli şahıslar çok olduğu için mollaların arasında kaldığımı söyledim. Görüşmede geçen akşam sekiz- sabah sekiz nöbetteyim sözü ile Zeytin satıcılığı yaptığımı söyledim. Şahıs da bana görevini yerine getir, görevine devam et dedi. Ben de görüşme esnasında Fatih semtinde olduğum için sakal bıraktığımı ve molla olduğumu söyledim. Yoksa herhangi bir şekilde Fatih semtinde istihbarat toplamak amaçlı bulunmadım. Böyle bir olay yoktur. Fatih semtinde gidecek yerim olmadığı için Murat..? isimli açık adresini bilmediğim arkadaşımın ikametinde kaldım ve bu semtte ticaret ile uğraştım."

'Post modern darbe' olarak tarihe geçen 28 Şubat döneminde de benzer senaryolar uygulanmıştı. Kamuoyunda 'Travestiler Kraliçesi' olarak anılan 'Sisi' lakaplı Seyhan Soylu, JİTEM'in yayın organında 8 ay boyunca istihbarat çalışmaları yaptığını, tesettüre girerek Kalkancı tarikatını incelemeye aldığını açıklamıştı. Ergenekon'un İBDA-C ile ittifak yapmak için 2003'te görüşme yaptığı ve bir dizi anlaşma teklif ettiği ortaya çıkmıştı.

İşte skandal konuşma

- Kahraman Şahin: Neredesin?

- Erol Ölmez: Taksim'e geçiyorum. Ordan da Çarşamba'ya geççem. İftardan sonra akşam 8, sabah 8 nöbete devam yani. Sen ne yapıyorsun ne var, ne yok?

- Erol Ölmez: Biz de molların arasına takıldık. Girdik işte ne yapalım. Soktunuz bizi o taraf Çarşamba'ya.

- Kahraman Şahin: Hayırlısı olsun kardeşim , görevini tam yerine getir.

- Erol Ölmez: Görevi getiriyoruz, ne var ne yok? Ne yapıyorsun?

- Kahraman Şahin: Kartal'dayım. İşim var öyle. Görülmüyorsun hiç?

- Erol Ölmez: Yarın karargaha geliyorum. Ne yapıyon? Oruçlu musun?

- Kahraman Şahin: Yok değilim.

- Erol Ölmez: Yok ben tutarım. Ben hoca adamım biliyorsun. Sakal bıraktım. Molla oldum ben de.

- Kahraman Şahin: İmam Hüseyin de bıraktı (Kuvvai Milliye Derneği Genel Sekreteri Hüseyin Görüm). Yarın geldiğinde görüşürüz.

KASAPLIK RUH - BENİM DARBEM DAHA İYİDİR - YÜREK KAPATMASI

KASAPLIK RUH

Avrupa'nın eli kanlı katili, Kasap Karadziç yakalandı, darısı Mladiç gibi diğer katillerin başına. Önce kasaplık, katillik nasıl yapılırı öğretenler, yön verenler kasap ruhlu(pardon haçlı ruhlu) Avrupalılar, şimdi istavroz çıkarma peşindeler.

Müslümanların(200 bin Boşnak ) katledilmesini isteyen, haçlı zihniyetli Avrupalılar ve Birleşmiş Milletler yetkilileridir. Asıl katil onlardır. Bunu milletimizin bilmesi gerekir. Onlar Müslüman bir halkı ve Müslüman bir devleti Avrupa içerisinde istemediler. Bu katliama seyirci kaldılar demek insafla bağdaşmaz. Bu katliama hamilik yaptılar demek daha doğru olur.

Katillerin çoğu tutulmuştur, maşadır, piyondur, pohpohlanmışlardır. Kendini bir şeyler yapmanın adamlığında sanırlar. Aslında katillerin şahsiyeti olmaz, vatanları da olmaz. Onların vatanı ancak cehennemdir. Katillerin hepsinde psikolojik bozukluk vardır…

Karadziç'in mahkeme önünde kendini katil olma yönünde teşvik edenleri, hadi aslanım diyenleri, katliama destek veren Avrupa başkentlerini ve başkanlarını bir bir açıklasın, isteriz. Lakin onu katil olma payesini verenler, kendi katilliklerini gizlemek için onun konuşmamasını sağlarlar.

Bosna Halkının savaşta üzüntüsünü yüreğimizin ta derinliklerinde hissettik. Ölen onlar değildi sanki bizdik… Şimdi de onlarla seviniyoruz. Tıpkı onlar gibi buruk ve âcizane bir halde… Sokaklarda bayrak açarak ama geleceğinden endişeli bir tarzda… Üzüntülerinizi bayrama dönüştüren nice sevinçlere…

-          -              -              -              -              -              -              -

BENİM DARBEM DAHA İYİDİR

Askeri Darbelerin yapılmak istendiğinde, bir emekli subayın, kendinin de içinde olmasına rağmen, memleket hayrına olmayacağını düşünerek başbakanlığı bir mektupla haberdar etmesini alkışladı yüreğimiz.

Sarıkız bir psikolojik harekâttı. Dört kuvvet komutanı aralarında söz birliği etmişlerdi. YÖK'le, rektörlerle görüşüp açılış konuşmalarında hükümete karşı konuşmaları organize etmişler, gazeteler de hükümet aleyhine yönlendirmeler, mitingler tertiplenmesi için YÖK üyelerinden ve rektörlerden taleplerde bulunmuşlardı. Hatta kendilerine katılmayan Genelkurmay başkanını hükümetin adamı gibi görüyorlardı. Hatta bu toplantıları Genelkurmay başkanlığı sahiplenmek zorunda kalmıştı. O yönde açıklamalar geldi. Bunlar üzücüydü. [Bkz: Ergenekon Operasyonu- Şamil Tayyar]

Şimdilik bir fırsat doğmuştur, askeriyemiz içinde ki veya emekli olup ilişkili olanları, teröre bulaşmışları, terörü bir yöntem olarak benimseyenleri, yani iltihap ve ceraatlarını boşaltmalı, acil müdahaleyle ve sonuna kadar da izin verip, yargının işini de kolaylaştırmalıdır. Yoksa vücut kangren olacaktır. Millet olarak uzuvlarımızı değil bütün bir benlik ve şuurumuzu kaybedeceğiz. Yılardır terörün yaptığı da bu değil mi?

Vakti gelen fikir, ordulardan daha güçlüdür. Ordunun bu temizliğin içinde olması ve izin vermesi halkımızı memnun etmektedir. Kimsenin darbesi diğerinden iyi değil. Askerin yaptığı ve yapamadığı ile yargının yaptığı veya yapamadığı darbelerden hangisi iyidir. Darbe ummakta terördür. Halka karşı terördür. Devlete karşı ihanettir.

-          -              -              -              -              -              -              -

YÜREK KAPATMASI

Ak Parti kapatma davası çerçevesinde, demokrasi vurgusu şarttır. Beğenmediğiniz fikirlerin partilerini kapatarak halkın gönlünde kaymalara sebebiyet vermeniz doğru değildir. Halk eskisi gibi değil. Şimdi oyuna sahip çıkmaktadır. Kendi beğendiğini, kendi alaşağı edebilecek kuvvet ve kudreti kendinde görmektedir. İcraatlardan yoksun olanların tek icraatları laf olunca alternatifsiz halkı bırakanlar kendilerinden ve halktan utanmadan, darbelerden medet ummaktalar. Halkımız bunu görüyor.

 Parti değil kapatılan, yüreklerdir. Yüreğe kilit vurulmaz, kara sevdaya düşürür. Halkı Ak Parti'ye sevdalı hale getirenler, hala onla uğraşmaya devam ediyorlar.

Yargının demokrasi ve darbe arasındaki ikilemde itibar kaybını önlemsini diliyoruz. İtibar kaybını devam ettirecek bir karara imza atmaları halinde ülke olarak kaybedeceğiz. Ergenekon'a kızıp Ak Parti kapatılsın diyenlerde hissi davranmaktan vazgeçmelidir. Halktan kopmanın ülkeye sağlayabileceği hiçbir fayda olamaz.

A.Osman Paksüt ve İlker Başbuğ arasında ki gizli görüşmelerin hayra alamet olmadığını biliyoruz. Bu Askeri ve Yargıyı yaralayan gizli gündemli görüşmeleri çağrıştırmıştır. Keşke bu halka karşı dürüst davranıp istifa mekanizması çalıştırılsaydı. Yargı son verdiği zorlama, siyasi kararlarla halk nezdinde itibar kaybetmiştir. Yargısal darbe sürecinde bulunmaya devam edilmesinin ne yargıya ne de halkımıza ve ülkemize fayda sağlamayacaktır. Sadece teröre bulaştığı iddiasıyla tutuklananların yüreğine su serpecektir. Zorlama yorumlarla verilen kararların hepsi, milletin gönlünde mahkûmdur.

Hâkim verdiği kararla, milletin vicdanında mahkûmsa, o ülkenin aydınlık geleceği olabilir mi? Bütün darbelere karşı bir yürek kalkması var. Demokrasiyi yok eden şey çok. Ekstradan Yargıya gerek yok. Yargı iktidar partisini değil, halka karşı (ana muhalefet) vazifesini tam yapamayan ve demokrasiye işlevsellik katamayanları kapatmayı görüşse, daha hayırlı bir hizmet vermiş olurlar, bu millete…


23 Temmuz 2008 Çarşamba

Tesadüf mü?


 23 Temmuz 2008 09:11
Sabah
 Böyle bir tesadüf tabii mümkündür de, mümkün olmasını sağlayan başka bir tesadüf var mıdır?

26 Eylül 1999: Ankara'da Ulucanlar Cezaevi'ni (direniş gerekçesiyle) jandarma basar. 10 "tutuklu", bir deyişe göre "hayatını kaybeder"; bir başka deyişe göre de "öldürülür." Operasyonun yönetiminde Yarbay A. Ö. v ardır.

21 Ekim 1999: Prof. Ahmet Taner Kışlalı Ankara'da arabasına binerken, kaputun üstünde gördüğü naylon torbayı alır ve patlama sonucu ölür; daha doğrusu "öldürülür". Olay yerini inceleyen ve sonradan çok tartışıldığı üzere, arabayı oradan hemen çektiren "komutan" Yarbay A. Ö.' dür.

19 Ocak 2007: Gazeteci Hrant Dink, İstanbul'da "öldürülür". Sonradan ortaya çıktığına göre, Ağustos 2006'da, Astsubay Şimşek ile Uzman Çavuş Şahin, daha önce bomba koymaktan tutuklanan, davası sürerken serbest kalan Yasin Hayal' in "Dink'i öldüreceğini" Yüzbaşı Yıldız'a, o da Jandarma Alay Komutanı'na bildirir. "Komutan" Albay A. Ö.' dür.
Tetikçi "genç" de jandarma bölgesi olan Pelitli'den çıkmıştır.
Bu tesadüflerin manasını bulmak elbet gazetecinin de işi.
Ama şu anda yargının da, ilgili kurumların da görevi.
Lakin, "tesadüf bu ya", dünden hatırlayacağınız gibi, onca operasyon yönetmiş, Türkiye'yi sarsan bir suikastın tetkikini yapmış "komutan" A. Ö. hiçbir şey hatırlamıyor.
İhbarı unutup durduğu için birinin öldürülmüş olması, anlaşılan vicdan hafızasında da bir yer kaplamamış.
İleride emekli olunca belki kitap yazarmış.
Zaten görevi ihmalden yargılanmak ile tesadüflerin manasının anlaşılması için yargılanmak arasında da fark bulunmakta.
Muhtemelen Şura'da da onu, hükümetin çıkardığı yeni yasa sonucu, "bekleme süresini doldurmadan tazminat hakkı" kazanmış bir emeklilik beklemekte!
Ama yarbaydı, albaydı, A idi, Ö idi, bir yana.
Girişteki üç tarihi, üç olayı ardı ardına bir daha okuyun. En azından siz hatırlayın. (Bu arada Kışlalı olayını ısrarla hatırlatan Alper Görmüş'e teşekkürle.)
Cezaevinde katledilen 10 "sol örgüt" tutuklusu, bombayla katledilen Atatürkçü bir profesör, ensesinden kurşunlanarak katledilen Ermeni gazeteci.
Bu zincirler size bir şey söylemeli.
Bu zincirler düşünce ve ifade özgürlüğü ile yaşama hakkı arasındaki bağı anlatabilmeli bize.
Bu zincirler, o olaylar olduğunda ne düşündüğümüzü, nasıl yargılara vardığımızı, neleri bildiğimizi sandığımızı, neleri sorgulamaktan kaçındığımızı hatırlatmalı.
Bu zincirler, hangi başlıkları attıklarını, nasıl sayfalar yaptıklarını, ne tür yazılar yazdıklarını, kimleri suçladıklarını, hangi (ön)yargıları verdiklerini hatırlatmalı çok çok ünlü pek pek büyük meslektaşlara.
"Bir türlü hazırlanmayan Ergenekon iddianamesi" ile şüphelisi olduğu konu ne olursa olsun, tutukluluktan kanserle ölüme giden Okkır için bir çoğumuz (haklı) hassasiyet ve tepki koydu.
Lakin;
O gün Türkiye'nin üç büyük gazetesi Hürriyet, SABAH, Milliyet'i yöneten, hazırlayan, şimdi de etkili konumda bulunanlar, mesela "Ulucanlar katliamı" üstüne ne yaptı?
"Öldürülmeye müstahak terörist" diye tanımlananlar, henüz sonuçlanmamış, uzun davalar bir yana, çoğunlukla daha tutuklu idiler, mahkum olmamışlardı, suçları sabit değildi. Suçları ne olursa olsun, ölüm cezası almamışlardı!
Cezaevinden görüntü diye basılmış bayraklı, parkalı fotoğraftakiler onlar değildi, tutukluluk sebepleri ise cinayet, suikasttan ziyade, "örgüt üyeliği" suçlamasıydı.
Ama o günün ve bugünün nice şöhretli gazetecisi o cesetler üstünde dans etti, kıvırdı, coştu.
Ellerine ulaşmış delik deşik otopsi fotoğraflarına asgari merakla bakmadılar bile.
Nice muhafazakar, demokrat, cumhuriyetçi, liberal, ulusalcı gazeteci, o gün, katliamı aklama seferberliğindeydi; ne "insan" olmanın, ne "vicdan"ın, ne "meslekleri"nin, ne de "hakikat"in yanındaydı.
Ama Yarbay A. Ö. o gün Ulucanlar'da idi.
Bir ay sonra Kışlalı'nın cesedi ile paramparça otomobilinin başında.
Sekiz yıl sonra ise Trabzon'da.
A.Ö.' nün seyir defteri belki de tesadüften ibarettir...
Ya büyük medya ile büyük gazetecilerinki?..
Bu kadar tesadüf fazla değil mi!


Get news, entertainment and everything you care about at Live.com. Check it out!



--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.
اللهم صلي وسلم وبارك عليك يا حبيبي ياشفيعي يا قرة عيني يا محمد
Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.

Serhat ERDEMLİ