31 Ocak 2008 Perşembe

Başörtüsü, İmani Onurdur!



Anadolu halkı 50 yıl önce çocuklarını İslami terbiye ve imani onurları nedeniyle kızlarını okutmadılar. Şimdi ise imani onurlarına sahip olarak okutmak istiyorlar. Bunu anlamadan insanımızı küçümseyici ifadeler, sahiplerini küçültür.

Allah'ın ayetlerini ve emrini kafanızda ki şablonlara uymuyor diye Abbasi ve Emevi yorumu diye nitelemek, fikri cehalettir. Dini değerleri küçümseyici ve dışlayıcı konuşmalar, gülünçtür. Halk gülüyor, dramatizme…

Müslümanlar elbette imani onurlarını, laik faşizmine artık kurban etmeyeceklerdir. Başörtüsüne karşı çıkanların A.P başkanı Hans-Gert Pöttering kadar İslam'ı anlamadılar, insani ölçülere de uzak kaldılar. A.P başkanı:

"Benim için insanlar hoşgörülü olduğu sürece, nasıl giyindikleri önemli değil."Evet bizdekiler, saldırmadıkça türban veya başörtüsüne karşı olabilirler. Ama zorlama yorumlarla terbiye sınırlarını zorluyorlar.

Sevgili Hz Muhammed @:"Günah işleme anında, kalbinde üzüntü duyan kişi Mu'mindir." Buyuruyor.

Başörtüsü de, Allah'ın [ Ahzab:59 ve Nur:31.]ayetlerinde ki emridir. Allah'ın emrini yerine getirmek ibadettir. Yerine getirme isteği "iman"dır. Yerine getirme isteği olduğu halde, herhangi bir nedenle, üzüntü duyarak yerine getir(e)mezse günahkardır. Kur'an'ın tarifiyle, apaçık günah işleyen kişi de fasıktır.

Allah (c.c):"…İmandan sonra fasıklık(apaçık günah işlemek) ne kötüdür! Bütün bunları yapıp ta, kim tövbe etmezse, işte asıl zalimler onlardır."[Hucurat:11]

Başını açmaya zorlananların, psikolojik yıkımlarıyla, aile faciaları yaşamaları, bu laik faşistleri hiç mi hiç ilgilendirmiyor, mutlu bile ediyordur.

Yasağı savunanlar, bize baskı olur diye inananlara baskının devamını istiyorlar. Faşizmin en büyük temsili duruşu bu! Tarihi geçmişi faşizmin örnekleriyle tescilli olanların milletin gönlünde payitahtı olamaz.

Günahlardan sakınma olgunluğu olmadan, imani onura ulaşamayız. Nefsin kılıfları süslü, şeytanın ve uşaklarının fitnesi devamlıdır.

İnsanların dindar olmaları, inançları ile barışık ve mutlu yaşamaları, toplum hayatına pozitif katkı sunmaları için onurlu yaşamaları, onurlu imana sahip olmaları, devletin de bir onurudur. Halkının onurunu düşünmeyen devleti, halkın yönettiği söylenemez.

İmani onuru olmayanların, İslam'a hizmet etmek iddiasıyla İslam düşmanlarının isteğine uygun davranışlara girmeleri, ellerine koz vermeleri, Müslümanları onursuz bir yaşama çekme söylemleri ve ikna etmeleri, zalimlerin bilerek veya bilmeyerek tuzağında olanların durumlarıdır.

Kim ki, inananları Kur'an'ın emrine karşı mesafe koymalarını isterse o şeytandır, tağuttur. Kur'an da Tağut ve Şeytanla onurlu bir şekilde mücadeleyi emreder.

İmani onuru olmayanların helak olacakları bildirilmişken, hakkı batılla bulamamak emri de varken, dindar insanları ayırıma devlet eliyle tabi tutmak rencide edici ve onur kırıcıdır.

Bu toprakları vatan yapanların çocuklarını, hizmet alan-veren, üniversiteli olan-olmayan gibi bir ayırıma tabi tutmak, yasağın anayasaya Müslümanlar eliyle koyulması da, reddi gerek ve kınanması elzem bir durumdur.

Bu çözüm onursuzluğu (yasağı) çözmez. Onursuzluğu derinleştirir ve kılıfı sağlamlaştırır.
02.02.2008 tarihinde edibe yazar <ozgurkalemsor@gmail.com>
yazmış:
VATANI SATANLARIN SİGESİNİ BEN KULLANMAYAYIM.
Hasan Ahmet Evliyaoğlu <hasanahmetmeister@gmail.com> olan Ben deniz Kardeşiniz de,
Cevaben:
Cenneti satın alanların simgesi,Cennet bedeva değil,Cehennem lüzümsüz değil. Kelime-i tevhid'in ne anlama geldiğini dinin ne demek olduğunu incelemezseniz bilmezsiniz.Bilmezseniz dost olmak yerine, düşman kesilirsiniz.
Hz.Ali(r.a):
"İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar."
Ölmeden uyanmak,lazım dünya hayatı çok kısa ebedi hayat var oraya hazırlık yapmak lazım.Edebsiz ebediyeti kazanmak mümkün değil.Hz. Ali yina bir sözünde:
"Kim ki Ku'an bilmedi bilki dünyaya gelmedi."
buyuruyor.Kur'an-ı bir hayat tarzı olarak benimsemek dünyada bir insanın iyi bir insan olması,dünya ve ahiret mutluluğuna ermesi için çok önemli ve elzemdir.Okumadan fikir sahibi olmayın.Allah'ın bir emrini yerine getirmeyebilirsiniz,eğer küçümser ve dalga geçerseniz ebedi azaba düçar olursunuz.Yazık etmeyin kendinize ve topluma saygı duyun.Sizden olmayanlara saldırmak sizi iflah olmaz bir psikolojik haleti ruhuyeye kavuşturmaktadır.Allah'tan hidayet diliyorum.
Selam hidayete tabi olanlaradır!
Baykalın ifadesi ne kadar doğru değil mi?
Kelime-i Şahadetin yerini başörtüsü aldı.Evet baykala ilk defa katılıyorum. Allah'tan başka ilah olmadığını haykırmanın en büyük ve güzel ifadesi bugün başörtüsüdür.Ben ilahiyatçıyım ve baykalın islam yorumunu yapanların ve ona bu akılları verenlerin kimler olabileceğini tahmin ediyorum.Yazık bu millete lider olma durumda ki insanların başkalarının ifadelerine fikirmiş gibi sarılmaları ne kadar acı değil mi.İsim önemli değil.
Fikirleri konuşalım ama isimlerde boğulmayalım .
Kardeşimiz Yorumlamış:
"Cenabet münafıklar" din konusunda ahkam kesiyor utanmadan. Ne din, ne de ibadet yer alıyor sanki hayatlarında, sözlükle Kur'an tefsiri yapıyor şerefsizler. Kullandığı cümlenin Bediüzzaman'a ait olduğundan
dahi haberdar değildir.
Murat Tepebaşılı Kimden: "Murat Tepebaşılı" kamu...@gmail.com yazmış:
Anadolu halkının başına saksı mı düştü? Yoksa Kuran'da hiç olmayan ve o nedenle gerekirliği geçmeyen başörtüsünü nasıl birdenbire keşfederdi (!)...
Cevaben:
Hasan Ahmet Evliyaoğlu
...@gmail.com> yazmış:
Anadolu halkını anlamayanların başına birşeyler düşmüşte olabilir.KUR'AnN da olmayan ne?Hİç açıp tefsirlere baktın mı setrle ilgili ayetlere.Dini dinsizlerden öğrenirsen sen de dinsiz olmaya namzetsin demek olmaz mı?Bu halkın başına taş nereden ve nasıl düştüyü zamanla birlikte çok daha konuşacağız.Allaha itaata başa taş düşmak olarak algılamak ya algı sorunu yahut açık cehaleti ifade eder.Saygılarımla ifade ederim.
tuncay demirbaş
Kimden: "tuncay demirbaş" tuncaydemirba...@gmail.com yazmış:
Türkiye gündemi bir konuya kilitlenmiş, tartışıyor. Tabir yerindeyse, "her kafadan bir ses çıkıyor..." Ortaya çıkan tehlikeli gerilim, derin bir ayrışmaya zemin hazırlıyor. Bu kaygan zemin, inandığı meseleyi savunan her iki taraf için de tuzaklarla dolu... Bu noktada, üniversitelerde başörtüsünün serbest olmasını isteyenler laiklik ve Cumhuriyet karşıtı, buna karşı çıkanlar da din düşmanı ve İslamiyet karşıtı durumuna düşmemelidir. Gelinen aşamada yapılmak istenenin, bu yolla milleti ayrıştırıp birbirine düşürmek olduğu artık gün gibi ortadadır. Milletin hayrına olan, slogancılıkla değil sağduyu ile meseleye yaklaşmaktır. Aksi takdirde milletin birbirine düşmesi, sadece ve sadece birlik beraberliğimizin bozulmasını gözleyen dış güçlerin ekmeğine yağ sürer. Birbirimize düşmek yerine, birbirimizi anlamaya çalışalım. Lütfen biraz sağduyu...
Cevaben:
Hasan Ahmet Evliyaoğlu
...@gmail.com> yazmış:
Allah razı olsun. Şöyle akl-ı selim yorumlara ve duruşlara ihtiyaç var.Ama Yucay kardeş,gözünden kaçmış olması mümkün değildir.Geçende İsrail'li yetkililer gelmişti Başörtüsü yasağını savunan demeçleri basına yansımıştı.Mason braderlerin lionslarında kamoyuna verdikleri ilan da malumunuz,artık hakikatler ortada olduğuna göre bunu anlammak yanlış olur.Gerilimden millet hoşlanmıyor bunu anlamak lazımdır.Bu suni gündemlerle bizi oyalıyanların malı götürme tarzları.Soygun ve sömürünün kılıfları.Gelir dağılımın eşit paylaşımını engellemek gayretlerinin bir parçası.İslami kimlik ve şahsiyetlerden hoşlanmayan bir gürüh var onuda azıcık aklı olan ve basını demeçleri takip edenler anlar.Ha bir de bu ülkede bu ülkenin insanı olup,dış mihraklarla menfaat ilişkisi de olmayan,Soy ve sopunda bozukluk olmayan aslı nesli Türk olan isterse Ataist olsun bu milletin değerlerine saygı duymaktadır.İnsancıl nedenlerle,kişi hak ve özgürlükleriyle olaya bakmak ve empati yapmak gereğini de vurgulamak gerekir.Fikri namussuzlukların ortaya çıktığı bir dönemdeyiz.Zamanında Kemal Alemdar'a karşı başörtülü öğrencileri savunan rektör şimdi neler çıkıyor ağzından.Bu kadar iğrençlik ve fikri namussuzluk olu! Hakk ile Batılın mücadelesi her zaman ve zeminde oluştur.Önemli olan hakkı batılla bulamamak hakperest olabilmek. Hakperest olmayanlar putperesttirler. Selam ve sevgilerimle

Erdoğan Şaylı 9.KUŞAK TURANCI

say-li
erdogansa...@gmail.com Yazmış:
Bu tartışılan konunun dinle pek alakası olmadığı
inancındayım."LAİK"tanımlamasını kabul etmişsekki ettik.Aksini
düşünmek ve ifade etmek ATATÜRK İLKELERİNE İHANET ETMEK DEMEKTİR.Bu
ihanetin bir daha telafisi mümkün olamayacaktır.Ve zaten bu ihanet
ülkümüze ihanet etmektir.Dini ve siyasi sembollerin önü açılırsa
Atatürk Cumhuriyetinde sembollerini kullanmak isteyecek daha bir çok
fraksiyon vardır.Atatürkün bize gösterdiği yolda gittiğimizi ve
gideceğimizi ifade edebilmek esas ibadettir.Yoksa anıttepe ve kocatepe
arasında çelik halatım demek ,halkın çoğunluğu istiyor deyip çikolata
ve şekerle taraftar toplamak la kime hizmet edileceği malum bir yöne
gitmektir.
Sahip çıkalım ATA ya ve ülkeye.Kelime-i şahadetten çok analım
adını.Ülkücü ve milliyetçi kesimi temsil ettiğini zanneden liderlerede
anlatalım olacak sorunları.AKP ye siyasi üstünlük sağlamak için gönül
birliğimizi ve hedeflerimizi bozmayalım.Hala bir takım sokak
kabadayılarının subay derneklerine yaptığı çirkin müdahale gibi eylem
ve düşüncelerle Ülkü ve Ülkücülüğümüze zarar vermeyelim.


"Hasan Ahmet Evliyaoğlu" hasanahmetmeis...@gmail.com Yazmış:

Cevaben:

Senin dinin sana benim ki bana.Sen sövme benim dinime, ben sövmeyim senin dinine. Sevmezsen sevme. Ülkücülük milliteçiliktir. Milliyetçiler,sizin gibi mukaddesata söz söylemiyorlar ve söylemezler.Atatürk'ü dinsizliğin simgesi ve kıblesi yapmak Atatürk'e yapılabilecek en büyük haksızlık.Atatürk'ün dini konulardaki ifadelerini size bu Atatürk'ün ifadesidir demeden okutsam inanıyorum ki ona da karşı çıkarsınız.Siz Ne Atatürkçüsünüz,ne de Atatürk'ü anlama derdindesiniz.Sizin derdiniz İslami kimlik ve duyarlılığın toplumda yayılmasından endişe duymaktır. İslam'a karşı bir Atatürk varmuş izlenimi vermeye çalışanlar yanlış yapıyorlar istismar yapıyorlar bence. Ülkemizde 3 şeyin istismarı çok yapılıyor:

1-Atatürk

2-Laiklik

3- Din

Ben ülkücü gençleri ve onların sayın başkanlarını tebrik ediyorum.Ülkücüleri 80 öncesi kullanan mihraklar şimdi yine kullanamamaktan bizarlar.Onun çanhıraç çırpınışları bunlar.Devlet gibi adammış Devlet Bahçeli.Helal olsun Adama.İlk defa bu kadar hoşuma gitti.Ülkücü gençliği kaptırmadı emeklilere,miadı dolmuşlara,Ulusalcı(Arka bahçesi siyonist düşünce kuruluşları)olanlara.

Herkesin sizin gibi inanmasını,inanmıyorsa kişisel hak ve hürriyetlerden mahrum edilmesini istemek çağdaş yobazlıktır bence.Ne adına olursa olsun, temel insan hak ve özgürlüklerini savunmak gerekir.Bu birgün size de lazım olabilir.Adaleti olmayanın akli muvazenesi vardır da denilemez.Adalet,hak ve özgürlükler,eşitlik kimsenin tekelinde değildir.

Ayrıca Atatürk'ü mabudlaştırmak,putlaştırmak sizin için gereksinim olabilir.Ama milletin Rabbi Allah.O kitabımızda emri bu.Başörtüsü yeni icad olmuş gibi İslam tarihindan ve geçmişinden bu kadar kopuk olmak akla zarar bir durumdur.Kelime-i Şahadet-ten çok andığınız duruşunuzdan belli.Ayrıca ifade etmeniz sizin imanınız değil,İslama göre tam tersi bir durumunuzun tescili gibi.Zaten ulusalcıların merkezi yerinin kilise olması da sizin İslama bakışınızın basındaki imagesi oldu.Durumunuzu çok iyi gözler önüne serdi.

Bu ülkede kargaşa çıkarmak ve bundan rant elde etmek isteyen bir gürüh var.Gelir dağılımının tabana yayılmasından,Ahmetlerin mehmetlerin çocuklarının okuyup biryerlere gelmesinden hoşnut olmayan bir gürüh ki onlar kendilerini seçkin zannediyorlar.Cumhuriyet mitingleri bunu gösterdi.Sonuç ne oldu AKP oy patlaması yaptı.Bu Başörtüsüne böyle tehdit vari,İslama hakaratamiz ifdeleriniz bu milleti dine biraz daha bağlayacaktır.Ve Şuan da AKP nin oy oranını anketle yüzde 52 civarında gösteriyor.Bu da sizin sayenizde oluyor.

İterseniz tepkiyle karşılaşırsınız.İtmeyin ki itilmiyesiniz.Önemseyin ki önemsenesiniz.Saygı duyun ki saygı duyulasınız.Senin dinin sana benim ki bana.Atatürkü kullanmayı bırakın.Bu milletin ortak değerlerini laf söylemeyi de terkedin.İnin biraz sırça köşklerinizden de,halkı yaşayın.Halka inmezsiniz,Halkın yanınızda mevki tutmasını da istemezsiniz.Kılıfınızda hazır nasıl olsa, Atatürk ve Laiklik.Sevsinler sizin sınıfsal ayrımcı yaklaşımlarınıza kullandığınız argümanları... Ayrıştırı değil,birleştirici olmanın yolu ötekileştirmeden bütün inanç ve düşünce yaşama biçimlerine saygı duymaktan geçer.Benim kelime-i Şahadetime Atatürk'ü ağzına alarak laf söylemeniz edebe müğayir bir durumdur.Seni Allaha değil,inandığın her neyse ona havale ediyorum.Mutluluklar hepimizin olmalı, ki,mutluluk bu ülke ferdlerine gelsin.Sen mutlu olamazsın ben mutlu değilsem.Sen beni mutsuz kılmak eyleminle,aslında baksan sen de mutlu değilsindir.
Hakperest olmayanlar,putperesttirler.
Selam Selam'ın ismine hürmet edenlere olsun!
Selam Hidayete tabi olanlaradır!

ÜÇ İTTİFAK, 11 ÖRGÜT,ÜST BİRİM ERGENEKON

Nuh Gönültaş

Hani var olduğu bilinen ama bir türlü deşifre edilemeyen yasa dışı üstü örtülü zinde güçlerin gizemli üst örgütü.

Şifre çözüldü: Olayın perde arkasında Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) yanı sıra Türk Mukavemet Teşkilatı ve Sauna Çetesi benzeri bir yapı çıktı.

Hani var olduğu bilinen ama bir türlü deşifre edilemeyen yasa dışı üstü örtülü zinde güçlerin gizemli üst örgütü.

TİT, en son 1998'de İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal'a yönelik suikast düzenledi. Fethullah Gülen ve Cengiz Çandar da suikast düzenlenecekler listesinde sıradaki diğer iki isimdi.

Mazisi 1980'lerin başında Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Mehmet Ali Ağca'ya kadar uzanan Abdullah Argun Çetin gibilerle Susurluk'tan sonra da devam eden istihbarat terör örgütü bir süredir uykudaydı. Sahibi, derin devletin üst adı olan Ergenekon'du. Güya ASALA'ya karşı kullanılan ülkücülerin toplandığı operasyonel bir birimdi!

TİT'in bugünkü devamcıları olan Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi (VKGBH) ve Ulusal Birlik Partisi'yle birlikte başka bir ulusalcı oluşum Türk Solu Dergisi. Derin provokatörler...
Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) mensupları, savcı, emniyet müdürü ve tetikçilerin yer aldığı Sauna Çetesi benzeri bir yapılanma ile karşı karşıyayız.

Alparslan Arslan'ın halen aranan emekli subay Muzaffer Tekin ile ilişkisi var. Sauna Çetesi'nde ise, ÖKK'da görevli yüzbaşı aynı roldeydi!

VKGBH Derneği, başlangıçta 'Türk Milli Mukavemet Güç Birliği Hareketi' adı altında kurulmuştu. İçişleri'nden izin alamayınca bu ismi aldı. Derneğin başkanlığını kendisini ülkücü olarak tanıtan, ancak MHP ile uyuşmayan Taner Ünal yapıyor. Dernek kurulurken Asayiş Kolordu eski Komutanı emekli Korgeneral Hasan Kundakçı'nın onursal başkanları olduğunu duyurmuştu.

Alparslan Arslan'ın cebinden çıkan Vatansever Kuvvetler Güç Birliği'nin üst düzey yöneticisine ait kartvizit ve Ulusal Haber adına düzenlenmiş sarı renkli kimlik kartı, bilmecenin çözülmesinde etkili oldu.

28 Şubat'tan sonra yeniden yapılandırılan derin devletimizin operasyonel gücü ve Yeni Ergenekon, üç vurucu ayağıyla bir süredir düğmeye basmıştı!

1. Ayak: Kafatasçı ülkücülerden oluşan birim. Emniyet, tek liderden talimat alan 11 ayrı grup tespit etmişti. Geçmişte hep istihbaratla dirsek temasında bulunmuş Alaaddin Çakıcı'dan boşalan sefirliğe Sedat Peker 2001 yılında tayin olmuştu. İlk işi yıllarca ideolojik karşıtı olan Doğu Perinçek ile sözde Kızılelma koalisyonu kurmaktı. Çoğu gerçek Ülkücüler karşı çıksa da emir büyük yerdendi. Koalisyon toplantısına emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, Ömer Hayyam Garipoğlu'nun danışmanı sıfatıyla katılmıştı. Peker, bir süredir içeri alınarak kaşarlandı ve ünü arttı. Ulusalcı internet portallarının yanı sıra radikal milliyetçi-agresif yayın yapan Türk Ergenekon ve Ötüken gibi grupları yönetiyor.

2. Ayak: Sözde ulusalcıları çatısı altında toplayan Perinçekgiller var. Malum dergi, malum kanal, yanı sıra Türk Solu grubu, Hakimiyeti Milliye, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği gibi pek çok psikolojik savaş internet haber portalları ile birlikte bir süredir Türk-Kürt, Sünni- Alevi, laikanti laik kamplaşması için medyatik provokasyonlar yürütüyor. Bilgi kirlenmesi ile zihinler kirletiliyor ve bulanık suda balık avlanıyor.

3. Ayak: İrtica için malzeme sağlayacak uyuyan diğer istihbarat terör örgütü İBDA-C ve sağ uçlardan oluşuyor. Aczimendilerden, TAYAD grubuna, Vakit grubundan Hizbullah'a kadar pek çok derin ortakları bilerek veya bilmeyerek vatanseverlik veya din elden gidiyor adı altında Yeni Ergenekon'a destek veriyor!

Ergenekon'u yakından tanıyan Süleyman Demirel, önce "türban tahriki", sonra da "darbe" imasıyla, bir süredir kamuoyuna ilginç açıklamalarda bulunuyor. 82 yaşındaki emekli Cumhurbaşkanı Demirel, Ergenekon'un oyununun bir parçası izlenimini veriyor!

İrtica haberleri marttan beri katlanarak büyüyor. Merkezi medya yine tetikçi görevinde. Bangır bangır, türban için terör işlendiği önyargısı pompalanıyor. Medya, andıç lekesini üzerinden silememişken psikolojik savaşın lokomotif rolünü yine tereddütsüz kabul ediyor.

Üniversite yıllarında fanatikliğiyle tanınan Alparslan Arslan, bir süre Ergenekon'un sağ liderinden sayılan Sedat Peker'in avukatının yanında çalışmıştı. Daha sonra beraber çalıştıkları avukatlar da ülküdaşlarıydı. Haciz davalarını takip ediyordu. Peker'i şahsen tanımayacak kadar küçük bir piyondu.

Polis, şubat ayındaki Küre Operasyonu sırasında Sauna Çetesi benzeri 11 ayrı grubun faaliyet gösterdiğini belirlemişti. Danıştay'a saldırı düzenleyen grup belirlenen 11 ayrı gruptan biri. Bu grupların birbirleriyle üst noktada irtibatı bulunuyor. Üst noktada ulaşılamayan güç Ergenekon duruyor.

29 Ocak 2008 Salı

Kimsenin yazamadığını yazdı!! - Sayın Karadayı artık konuşmalısınız

Prof. Nevzat Tarhan, Ergenekon çetesinin çökertilmesiyle başlayan ''örgütün 2 numarası Veli Küçük, peki tüm bu oluşumların arkasındaki esas 1 numarası kim??'' tartışmalarını bitiren bir yazı yazdı! 1 numaraya seslendi!!

Nevzat Tarhan / ntarhan@gmail.comSayın

Karadayı siz Anadolu çocuğusunuz, fakat Çankırı’nın sokaklarında rahat dolaşmak istiyor musunuz? Neden Fenerbahçe Orduevi’nden çıkmıyorsunuz? Hakkınızda yazılan ve çizilen birçok bilgiye rağmen susmanız nedendir? Toplumu bilgilendirmeyen tek Genelkurmay Başkanı siz kaldınız.
“Sükût ikrardan gelir” sözüne dayanarak aşağıda olan olayları kabul ettiğinizi mi düşüneceğiz?

Birincisi 1995’li yıllarda siz Genelkurmay Başkanı iken oğlunuz GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesinde göz ihtisasını kazandı: Göz kliniğinin 5 yıllık kontenjanını bir senede açtınız. 7 kişi içinde oğlunuzun göz ihtisasına girmesini sağladınız. Bu imtiyazlı bir muamele değil mi?

1994 yılının yazında gazetelere psikolojik harekât kapsamında “GATA’da irtica var” haberi yaydınız. Daha sonra bu haberleri kanıt yaparak Batı Çalışma Grubu’nu oluşturup GATA Ankara ve Haydarpaşa’dan 35 hekimi tasfiye ettiniz.
Aynı şekilde Çubuk’ta 1980’lerde İRAN Kara Kuvvetleri Komutanı’nın bazı söylemlerini kullanarak “Türkiye İran olacak” korkusunu sürekli vurguladınız. Türkiye için reel olmayan bir korkuyu yakın tehdit olarak psikolojik harekâtta kullanarak 28 Şubat’ın baş aktörü oldunuz. Genelkurmay Başkanı olarak dostunuzla düşmanınızı karıştırıp silahsız kuvvetleri harekete geçirerek “post modern darbe” yaptınız. Sonra “Nizamiye’den döndük” dediniz.

Sincan’da tankları yürütme emrini siz verdiğiniz halde Doğu Aktulga paşayı İzettin İyigün paşaya göndererek ikna ettiniz. Bir sorun çıkarsa Genelkurmay bilmiyor dedirttiniz. İzzettin paşa cesur ve yiğit bir subay olduğu için hemen sorumluluğu aldı. Eğer Cumhurbaşkanı Demirel sizi onaylamasaydı İzzettin paşayı Sincan’daki tanklardan sorumlu tutup emekli edecek miydiniz?
Her şeyin karar vericisi olduğunuz halde hep Çevik Bir ve Birol Özkasnak paşaların imajını ön plana çıkardınız.

Sizin için Türk Gladiosu olan Ergenekon’un lideri dendi. Haftalık dergilerde yazıldı. Ama siz hiç yalanlamadınız.

1980 öncesi komünizm korkusunu kullanarak psikolojik harekâtı yürütürken şimdi İran korkusunu kullanarak psikolojik harekâtı yürüttüğünüzü açıkça söyleyebiliyor musunuz?

Sayın Karadayı, 22 Temmuz seçimlerinin sonuçları sizin savunduklarınızın ve eylemlerinizin onaylanmadığı anlamına geliyor mu?

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güven kaybetmesine neden olduğunuz için vicdanınız rahatsız olmuyor mu?

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni değiştirerek ürkek siyasetçilere imzalattırdınız. Hem silah hem siyaset olmazken bu derece siyasete orduyu dahil etmek doğru muydu?

Hükümeti devletten ayırmak, ayrı bir devlet politikası belirlemek en yoğun sizin döneminizde yaşandı. Nasıl Silahlı Kuvvetlerde tek seslilik esas ise, devlette de tek seslilik olması gerekmez mi?

Soğuk Savaş döneminde gayri nizami savaş örgütleri kuruldu. Maalesef Diyarbakır Cezaevi’nde kurt köpeklerine tekmil verdirilme olayları yaşandı. Bütün NATO ordularında bu birlikler dağıtıldı. TSK’da neden dağıtılmadı?

Özel Kuvvetlerde 1990 öncesi ülkücü kadrolaşmanın yerini bugün İşçi Partili kadrolaşmanın aldığı söyleniyor. Ankara’yı savaş alanına çevirecek bu uygulamayı en iyi bilen sizsiniz.

1993 yılında Belçika’da NATO toplantısında sizde vardınız. Bu toplantıda mavi kuvvetler yerine yeşil kuvvetler koyuldu. NATO dini tehlike olarak tanımladı. O tarihte irtica ve kökten dincilikle mücadeleyi dinle mücadeleyle karıştırmamak gerekir demeniz gerekmez miydi? Toplumun bir kısmını iç düşman olarak tanımlamanız doğru muydu?

Din istismarı yapanlardan haklı olarak rahatsız oldunuz. Din istismarının istismarını yaparak bazı radikal grupların hatalarını büyütüp TSK’da tasfiye hareketinin başlatılması doğru muydu?

Sayın Karadayı, sizin dışınızdaki bütün Genelkurmay Başkanları toplumu bilgilendirdi. Sıra sizde. Niyetinizin iyi olduğunu biliyoruz ama yönteminizin yanlış olduğunu görünüz. Çetelerle ilgili en iyi cevapları sizden alacağımızı biliyoruz. Lütfen konuşunuz. Fikirlerinize Türkiye’nin ihtiyacı var. Devletin içerisinde sizi de korkutan bazı yapılanmalar varsa bunların silkelenmesi gerekir.
Genelkurmay eski başkanına Doğan Bey deme küstahlığını gösteren tutucu, statükocu yüksek rütbeli subaylara dünyanın değiştiğini en iyi siz anlatabilirsiniz.
http://www.habervakti.com/detay.asp?id=45266&kat=Dosya

28 Ocak 2008 Pazartesi

İFLAS EDEN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ DEĞİL ESAS İFLAS ÜLKENİN İFLASIDIR! KOLTUK SEVDALISI DEMİREL BU İFLAS SÜRECİNİN EN UNLU MİMARIDIR!

Hayatin baharında 20 sene çalışan kadinin, 25 sene çalışan erkeğin emekli
Olduğu acaba dünyanın neresinde görülmüştür vardır?

12 Eylül de kayalara çarpan sisteme Özal emeklilik icin kademeli bir yas
Yükselmesini öngören bir düzenlemeyi getirmişti.

Fakat koltuk sevdalısı Demirel secim meydanlarında bugünkü iflası yasamamıza
Neden olan geri donuşu / irticaiyi körükledi. Kadınlar yine 20 senede
Erkekler 25 senede emekli olacak verdimse ben verdim kime ne kime ne? Diye
Devleti batış surecine soktu.

İste hesap meydanda.

Buğun 13 milyon kişi sisteme prim ödüyor. Herhalde çoğunluk asgari
Ücretlidir.

Sistemden 8 milyon emekli de evinde yatarak, kahvede oturarak, laklaka
Yaparak aylığını almaktadır,

Sosyal Güvenlik sistemi icinde nüfusun yüzde doksanı 60 milyon kişi vardır.

Bu rakamlar ayni zamanda bir emekliye karşı sadece ( 1,6 ) bir bucuk
Kişinin prim ödediğini / çalıştığını göstermektedir.

Türkiye de, isçilerin sosyal güvenlik kapsamına alındığı 1946! yilinda bir
Emekliye karsı 14 çalışan prim ödüyordu.

Dünyanın birçok ülkesinde çalışanların ödediği primler sosyal güvenlikte
Harcandıktan sonra kasada fazlalık bırakmaktadır.

Bugün 2006 yılında SSK, BAG-KUR ve Emekli Sandığı’na bütçeden 23 milyar
Türk Lirası transfer yapılmıştır.

Sosyal güvenlik kurumlarına bütçeden yapılan bu destek geleceğimizi
İnşa eden yatırım bütçesinin iki katidir.

Sosyal güvenlik kurumlarına 2006 yılında yapılan transfer tutarı ile 400
Yataklı 150 hastane ya da 16 derslikli 8 bin adet ilköğretim okulu yapılması
Mümkündür.

1994 yılından günümüze kadar olan sosyal güvenlik açığı 851 milyar YTL olup
Bu tutar kamu net borç stokunun 3,5 katidir.

Nüfus yapısını gelecek 25–30 yıl icinde giderek yaşlanacağını[FeTiHGruBu]
Düşündüğümüzde sistem bu süreçte sadece kendisi iflas etmekle kalmayacak
Ülkenin iflasını getirecektir.

İFLAS EDEN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ DEĞİL ESAS İFLAS ÜLKENİN İFLASIDIR!

KOLTUK SEVDALISI DEMİREL BU İFLAS SÜRECİNİN EN UNLU MİMARIDIR!

27 Ocak 2008 Pazar

Kuvvacıların Marifetleri - Emre AKÖZ

Hatırlarsınız... 19 Ocak cumartesi günkü, " Bu cinayeti çözmek niye çok önemli " başlıklı yazımızı şöyle bitirmiştik:

"Sadece ' adalet' açısından değil, siyasi açıdan ' emniyette olmak' için de hükümetin yapması gereken, ' hukuk devleti' kurallarını uygulamaktır. Hrant Dink cinayetinde, ' sonuna kadar gidilmesi' işte bu yüzden elzemdir. Benden söylemesi."Bu satırların anlamı artık daha iyi ortaya çıkıyor.
" Kuvvacılar " adını verdiğimiz bir örgütlenme var ülkemizde. Bunlara kısaca " çete " diyoruz ama Mahir Kaynak'ın altını çizdiği gibi bunlar düpedüz eli silahlı bir siyasi hareket.

Bunların bir ayağı devlet kurumlarında: Emniyette, jandarmada, sivil bürokraside ve hatta askeriye içinde adamları bulunuyor.

Kuvvacı çetelerin görünen yüzü ise kimi derneklerde ve medyada ortaya çıkıyor. Üniversitelerde de uzantıları bulunuyor. ( Parti ve lider arayışı içindeler. Asıl eksikleri bunlar.)Bu kişiler " ulusalcı-milliyetçi " adını verebileceğimiz bir ideolojiyi savundukları, " bağımsızlıktan ", " anti-emperyalizmden " filan dem vurdukları için... İlk bakışta, Türkiye'nin selametini, refahını, mutluluğunu düşündükleri imajını veriyorlar.

Hâlbuki asıl amaçlarını şöyle özetlemek mümkün:- Avrupa Birliği'ne karşılar... Çünkü AB'nin gerektirdiği " şeffaflık ", " hukuk devleti ", " demokratikleşme " gibi standartlar bunların çıkarına aykırı....
— Kürt sorununun çözülmesini istemiyorlar... Çünkü bunlar saldırgan ve yayılmacı tipler. Kürt sorununu bahane ederek Kuzey Irak'ı ilhak etmek istiyorlar. Bunu yapamasalar dahi "sürekli gerginlik" işlerine geliyor.
— Hükümete karşılar... Beğensek de beğenmesek de halkın oyuyla iktidara gelmiş olan hükümeti devirmek istiyorlar. Bunun için de orduyu kışkırtıyorlar.
— Otoriter bir rejimi arzuluyorlar... Demokrasiye karşılar. İşlerin bürokratik elit tarafından yürütülmesini hedefliyorlar. Bunun için de piyasa ekonomisinin demir yumrukla yönetildiği Rusya ve Çin'den ilham alıyorlar. Kuvvacı çetelerin bugüne kadar yaptıklarına baktığımızda...
— Cumhuriyet gazetesini bombalamak...
— Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesini sömürmek...
— Danıştay saldırısını organize etmek...
— Cumhuriyet mitinglerini perde arkasından yönlendirmek...
— Her fırsatta darbe çağrısı yapmak...
— Türk-Kürt çatışmasını körüklemek.
— Hrant Dink ve Malatya katliamlarını planlayıp yürütmek gibi eylemler görüyoruz. Hedeflerine ulaşmak için...
— Silah ve bomba gibi saldırı araçlarını depoluyorlar...
— Milliyetçi gençleri organize ediyorlar.
— Lümpen kesimi kullanıyorlar.
— Bazı TV kanalları, gazeteci ve akademisyenlerle birlikte kendilerine uygun ortam yaratmaya çalışıyorlar...
—İnternet üzerinden ideolojik ve siyasal " sembolik " saldırılar, kampanyalar düzenliyorlar.
—Bütün bunları yaparken... " Acaba şeriat gelir mi " diye endişe eden, " türbandan rahatsızlık duyan " çevrelerle de ittifak kurmaya, onları hareketlendirmeye çalışıyorlar. Kuvvacı çetelerin asıl niyetini bilmeyenler, onların samimi birer Atatürkçü ve " laiklik yanlısı " olduğunu sanarak tuzağa düşüyor.

Hâlbuki tarihsel kökenleri, bizzat Atatürk'ün mücadele ettiği ' İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne dayanıyor. O nedenle bunlara " Yeni İttihatçı " adını veriyoruz. Yeni İttihatçılar adam öldürüyor/öldürtüyor, bomba atıyor/attırıyor, provokasyon yapıyor, psikolojik harekât yürütüyorlar. (Farkında olmadığımız kim bilir daha ne eylemleri var!)Çete görünümlü bu siyasi oluşumu temizlemeden Türkiye'de ileri adım atılamazdı. İnşallah sonuna kadar gidilir.
--
Sonunu Düşünen Hiç Bir Zaman Cesur OlamazKafkas Kartalı - İmam Şamil
http://dava-vatan.blogspot.com/
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Web Sitemiz : http://www.gencmusalli.com
Blogumuz : http://gencmusalli.blogspot.com
Hasan Ahmet Evliyaoğlu

Çete kültürü - Taha Akyol

ÜMRANİYE operasyonu devam ediyor. "Ergenekon" adı verilen illegal bir yapılanmayla ilgili soruşturmada başka olaylardan tanıdığımız bazı isimler gözaltına alındı.

Bir hukukçu olduğum için, "hazırlık soruşturması"nın gizli olduğunu biliyorum. Nihai kararı yargının vereceğini de biliyorum.

Hukuki tarafını mahkemeye bırakarak şunu kesin olarak söyleyebilirim: Milli ya da ulusal değerler adına şiddete başvurmayı meşru sayan mariz bir damar var. "Ergenekon soruşturması" bu damarla ilgili.
Aralarında organik bağlantı olsa da olmasa da, rahiplere ve misyonerlere saldırılar, Danıştay'a saldırı, Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, Hrant Dink cinayeti!..
Ele geçirildiği bildirilen uzun suikast listesi!..

Atatürk ve arkadaşlarını Milli Mücadele sırasında silah üzerine yemin eden gizli bir komiteymiş gibi algılayan gizli örgüt mistisizmi!.. Silah üzerine yemin törenleri!..
"Vatansever Kuvvetler, Kuvvacılar, Ulusalcılar, Ergenekon" gibi terimler!..

Dava uğruna!
'Dava uğruna' hukuksuzluğu, hatta cinayeti adeta 'görev' sayan bu mariz kültür bugün bu olaylarla ortaya çıkıyorsa, dün başka olaylarla ortaya çıkmıştı. Sıkılmış yumruklarla, kalaşnikoflarla, tabancalarla, bombalarla dışa vuran bir siyasi şiddet kültürü...

Çete kültürü!
Makedonya dağlarında silah üzerine yemin eden İttihatçılarla yola çıktı bu hastalıklı kültür. Tarihte nelere yol açtığı, nelere mal olduğu düşünülmeden, yurtseverlik adına yüceltilerek, 1960'larda ve 1970'lerde sağdan ve soldan binlerce gencin kanına girerek, sonra, Susurluk'a, Dink cinayetine, Trabzon ve Malatya cinayetlerine kadar çeşitli aşamalardan geçti.

Bugünkü soruşturmanın hukuken nereye varacağını bilmiyoruz ama bu kültürün çeşitli izlerini görmemek mümkün mü?

Sıradan bir şiddet kültürü değil bu. Vatanseverlik, Kuvayı Milliye, ulusalcılık, milliyetçilik gibi değerler ya da duygular adına yapıldığı için hem değerlere kan lekesi bulaştırıyor hem dal budak salma imkânına kavuşuyor.
Bazen devlet içinde bile...

Hukuk devleti
Vatanseverlik ancak hukukla, meşruiyetle bütünlük halinde gerçek yüksek değerine sahip olabilir!
Şunu hiç akıldan çıkarmamalı: Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, düşman işgaliyle uğraştığı gibi, başlangıçta işgale karşı direniş savaşı veren ama yağma ve talanlarıyla halkı canından bezdirip Milli Hareket'ten soğutan, böylece düşman ordularının ekmeğine yağ süren "Kuvvacı çeteler"le de uğraştı!
Bu Kuvvacı çetelerin Milli Mücadele'ye nasıl zarar verdiği konusunda, Prof. İlhan Tekeli ile Selim İlkin'in "Bölgesel Kurtuluş Savaşı'ndan Ulusal Kurtuluş Savaşı'na" adlı çalışmasını önemle tavsiye ederim. (Cumhuriyet Harcı, cilt 1, İstanbul Bilgi Üniversitesi)

İnönü de "Hatıraları”nda bu konuyu çok güzel anlatır.
Milli Mücadele, bu çeteleri tepeleyip nizami orduyu hâkim kılarak zafere ulaştı! Milli Mücadele'nin kahramanlık kadar değerli olan bir tarafı vardır: Meşruiyetçilik!

Günümüzde bu cinayetler, bu çete kültürü Türkiye'nin imajına ve itibarına büyük zarar veriyor. Bugün çetelerin, cinayetlerin, illegal yapılanmaların üzerine giderek "hukuk devleti"ni güçlendirmek de bir vatan görevidir.
Kaynak: Milliyet
--
Sonunu Düşünen Hiç Bir Zaman Cesur Olamaz
Kafkas Kartalı - İmam Şamil

http://dava-vatan.blogspot.com/
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Web Sitemiz : http://www.gencmusalli.com
Blogumuz : http://gencmusalli.blogspot.com
Hasan Ahmet Evliyaoğlu

Ulusalcıların Paradoksal İçyüzleri

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidarlığı hususunda, istikrar en önemli önceliktir. Ulu Önderimiz, bu hususu çok veciz bir şekilde değişik zamanlarda ifade etmiştir. Tarihimizde yer alan şanlı Türk Devletleri, bekamıza ait hassasiyetimizin en güzel örnekleridir. Türk Milletinin ebedi devlet ideali, adımızı tarihin şanlı sayfalarına, bugünlere ve yarınlarına perçinleyecek güçtedir.

Batının ve özellikle ABD'nin içerideki işbirlikçileri olan ulusalcılar, ülke istikrarını bozmak amacıyla var güçleriyle çalışmaktadırlar. Paradoksal bir şekilde, kirli emellerini ve planlı bölücülük eylemlerini "Bölünüyoruz", "Vatan elden gidiyor" ve "Vatan, Millet, Sakarya" naralarıyla geçekleştirmek istemektedirler. Bu durum, gerçekleştirdikleri ve gerçekleştirmeyi planladıkları kanlı, sinsi ve provokatif eylemlerden açıkça anlaşılmıştır. Hakiki Vatan Evlatları, ülkenin istikrarı konusunda azami gayret göstermeli ve bu konuda asla tavizkâr davranmamalıdır.

Ülkemizde istikrarın bozulması için kanlı eylemler gerçekleştiren ve milletimizin enerjisini birbirimize karşı düşmanlıklar yaratarak sinsi bölme planlarını gerçekleştirmeye çalışan ulusalcılar, kendilerini ve asıl maksatlarını gizlemek için takiyye metodunu seçmişlerdir. Bu hainler, özellikle milletimiz için kutsal olan ve genlerimize işlemiş değerlerin, ideallerin ve törelerin arkasına sığınarak, yasadışı faaliyetlerine devam etmektedirler.

İstikrarı bozma girişimleri, kamuflajlandığı için sezilmelerini güçleştirse de, gözlerden kaçmayacak şekilde kendilerini ele verecek davranışlara girmektedirler. Çünkü içten yapılmayan davranış ve eylemler sunidir ve fark edilmektedir.

Yıllardır ABD'nin ve Batının bağımlısı olanlar, her şeyi ile Batıya benzemeye çalışanlar, bu kişilik kayması olan benzemeyi marifet olarak değerlendirenler, hatta buna karşı duruş gerçekleştirenleri faşist ve ırkçı olarak karalayanlar, bugün ülküdaşlarımızı dahi şaşırtacak şekilde, sözde ABD ve Batı karşıtlığı yapmaktadırlar. İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur. ABD, yıllardır parçalayamadığı ve kullanamadığı bu ülkeyi, ulusalcılık oyunu ile bölmeye kalkışmıştır ve içimizdeki Batı hayranı uzantılarını kullanmaktadır.

Ayrıca, ulusalcıların bir kısmı, hala ülkemizi komünist ülkelerin bağımlısı yapmaya çalışmaktadırlar. Ulu Önderimizin kapıdan kovduğu komünistler, bugün ülke içindeki uzantılar aracılığıyla sözüm ona ülkemize sosyalizm hayali vaat etmektedirler. Bu arada Atatürkçü gözükerek kazandıkları primi, bölücülerle el sıkışarak ve röportajlar yaparak harcamaktadırlar. Bu hainlerin düne kadar Türk Milletine ne kadar faydaları olmuşsa, bugün de, yarın da, daha fazla fayda sağlayamayacakları açıktır.

Avrupa ve ABD'nin Kürtlere duyduğu yakınlık, nasıl temelde Türk düşmanlığından kaynaklanıyorsa, ulusalcıların birbirlerine duydukları dostluk ve yakınlık, temelde Ulu Önder Atatürk'e, Bayrağımıza, Milletimize, Başbuğumuza, Liderimize ve Ülkümüze duydukları düşmanlıklarından kaynaklanmaktadır.
---------------------------------------------------------
Türk Milletinin üzerine çökmüş karabasan giderek çözülmekte ve zayıflamaktadır. Hainlerin planları bozulmakta, figüranları sürekli açığa düşmektedir. Milletin rağmına sürdürülen derin yolculuk sona yaklaşmıştır. Millet artık egemenliğine, iradesine sahip çıkmaktadır.
-------------------------------------------------------
Web Sitemiz : http://www.gencmusalli.com
Blogumuz : http://gencmusalli.blogspot.com
Hasan Ahmet Evliyaoğlu

KUR'AN-I KERIM'DE ADI GECEN HAYVANLAR

Deve
Bizim ayetlerimizi yalanlayip da onlara karsi kibirlenmek isteyenler var ya, iste onlara gok kapilari acilmayacak ve onlar, deve igne deligine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suclulari iste boyle cezalandiririz! (el-A'raf / 40)

Sivrisinek
Suphesiz Allah (hakki aciklamak icin) sivrisinek ve onun da otesinde bir varligi misal getirmekten cekinmez. Iman etmislere gelince, onlar boyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gercek oldugunu bilirler. Kafir olanlara gelince: Allah boyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla bircok kimseyi saptirir, bircoklarini da dogru yola yoneltir. Verdigi misallerle Allah ancak fasIklari saptirir (cunku bunlar birer imtihandir). (el-Bakara / 26)

Katir
Atlari, katirlari ve esekleri binmeniz ve (gozlere) zinet olsun diye (yaratti). Allah su anda bilemeyeceginiz daha nice (nakil vasitalari) yaratir. (en-Nahl / 8)

Buzagi
Andolsun ki elcilerimiz (melekler) Ibrahim'e mujde getirdiler ve: "Selam (sana)" dediler. O da: "(Size de) selam" dedi ve hemen kizartilmis bir buzagi getirdi. (Hud / 69)
Musa'ya kirk gece (vahyetmek uzere) soz vermistik. Sonra haksizlik ederek buzagiyi (tanri) edindiniz. (el- Bakara / 51)

Inek
"Bizim adimiza Rabbine dua et, bize onun ne oldugunu aciklasin" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O, ne yasli ne de korpe, ikisi arasinda bir inek." Size emredileni hemen yapin, dedi. (el-Bakara / 68)
Yahudilere butun tirnakli hayvanlari haram kildik. Sirtlarinda yahut bagirsaklarinda tasidiklari ya da kemige karisan yaglar haric olmak uzere inek ve koyunun ic yaglarini da onlara haram kildik. Bu, zulumleri yuzunden onlara verdigimiz cezadir. Biz elbette dogru soyleyeniz. (el-En'am / 146)

Yilan
Bunun uzerine Musa asasini yere atti. O hemen apacik bir yilan oluverdi! (el-A'raf / 107)
Bunun uzerine Musa asasini ativerdi, bir de ne gorsunler, asa apacik bir yilan (oluvermis)! (es-Suara / 32)

Cekirge
Biz de ayri ayri mucizeler olarak onlarin uzerine tufan, cekirgeler, bitler, kurbagalar ve kan gonderdik; yine de buyukluk tasladilar ve gunahkar bir kavim oldular. (el-A'raf / 133)
Sanki etrafa yayilmis cekirge surusu gibi bakislari perisan (utanctan yere bakar) bir halde kabirlerden cikarlar. (el-Kamer / 7)

Merkep
Tevrat'la yukumlu tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap tasiyan merkebin durumu gibidir. Allah'in ayetlerini yalanlamis olan kavmin durumu ne kotudur! Allah, zalimler toplulugunu dogru yola iletmez. (el-Cum'a / 5)
Yuruyusunde tabii ol, sesini alcalt. Unutma ki, seslerin en cirkini merkeplerin sesidir. (Lokman / 19)

Dev Balik – Yunus & Balina
Yunus kendini kinayip dururken onu dev bir balik yuttu. (es-Saffat / 142)
Sen Rabbinin hukmunu sabirla bekle. Balik sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmisti. (el-Kalem / 48)

Domuz
Allah size ancak oluyu (lesi), kani, domuz etini ve Allah'tan baskasi adina kesileni haram kildi. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalirsa, baskasinin hakkina saldirmadan ve haddi asmadan bir miktar yemesinde gunah yoktur. Suphe yok ki Allah cokca bagislayan cokca esirgeyendir. (el-Bakara / 173)
De ki: Bana vahyolunanda, les veya akitilmis kan yahut domuz eti -ki pisligin kendisidir- ya da gunah islenerek Allah'tan baskasi adina kesilmis bir hayvandan baska, yiyecek kimseye haram kilinmis birsey bulamiyorum. Baskasina zarar vermemek ve siniri asmamak uzere kim (bunlardan) yemek zorunda kalirsa bilsin ki Rabbin bagislayan ve esirgeyendir. (el-En'am / 145)

At
Nefsani arzulara, (ozellikle) kadinlara, ogullara, yigin yigin biriktirilmis altin ve gumuse, salma atlara, sagmal hayvanlara ve ekinlere karsi duskunluk insanlara cekici kilindi. Bunlar, dunya hayatinin gecici menfaatleridir. Halbuki varilacak guzel yer, Allah'in katindadir. (Al-i Imran / 14)

Kurt
(Babalari) dedi ki: Onu goturmeniz beni mutlaka uzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarim. Dediler ki: Hakikaten biz (kuvvetli) bir topluluk oldugumuz halde, eger onu kurt yerse, o zaman biz gercekten aciz kimseler sayiliriz. (Yusuf / 13-14)
Ey babamiz! dediler, biz yarismak uzere uzaklastik; Yusuf'u esyamizin yaninda birakmistik. (Ne yazik ki) onu kurt yemis! Fakat biz dogru soyleyenler olsak da sen bize inanmazsin. (Yusuf / 17)

Sinek
Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; simdi onu dinleyin: Allah'i birakip da yalvardiklariniz (taptiklariniz) bunun icin bir araya gelseler bile bir sinegi dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir sey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. Isteyen de aciz, kendinden istenen de! (el-Hacc / 73)

Bildircin
Ve sizi bulutla golgeledik, size kudret helvasi ve bildircin gonderdik ve "Verdigimiz guzel nimetlerden yiyiniz" (dedik). Hakikatte onlar bize degil sadece kendilerine kotuluk ediyorlardi. (el-Bakara / 57)
Ey Israilogullari! Sizi dusmaninizdan kurtardik; Tûr'un sag tarafina (gelmeniz icin) size vade tanidik ve size kudret helvasi ile bildircin eti lutfettik. (Ta-Ha / 80)

Koyun
(Disi ve erkek olarak) sekiz es yaratti: Koyundan iki, keciden iki... De ki: O, bunlarin erkeklerini mi, disilerini mi, yoksa bu iki disinin rahimlerinde bulunan yavrulari mi haram etti? Eger dogru iseniz bana ilimle soyleyin. (el-En'am / 143)

Kurbaga
Biz de ayri ayri mucizeler olarak onlarin uzerine tufan, cekirgeler, bitler, kurbagalar ve kan gonderdik, yine de buyukluk tasladilar ve gunahkar bir kavim oldular. (el-A'raf / 133)

Orumcek
Allah'tan baska dostlar edinenlerin durumu, orumcegin durumu gibidir. Orumcek bir yuva edinir, halbuki yuvalarin en curugu suphesiz orumcek yuvasidir. Keske bilselerdi! (el-Ankebut / 41)

Karga
Derken Allah, kardesinin cesedini nasil gomecegini ona gostermek icin yeri eseleyen bir karga gonderdi. (Katil kardes) Yaziklar olsun bana! Su karga kadar da olamadim mi ki, kardesimin cesedini gomeyim" dedi ve ettigine yananlardan oldu. (el-Maide / 31)

Kelebek
O gun insanlar yayilmis kelebekler gibi olurlar. (el-Karia / 4)

Fil
Gormedin mi Rabb'in fil sahiplerine ne yapti? (Fil / 1)

Maymun
Icinizden cumartesi gunu yasagini cigneyenleri elbette bilirsiniz. Iste bundan dolayi onlara "sefil maymunlar olun!" dedik. (el-Bakara / 65)
De ki: "Allah katinda cezaya carptirilma bakimindan bunlardan daha kotusunu size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmis ve gazabina ugratmissa, kimlerden maymunlar, domuzlar ve seytana tapanlar yapmissa, iste bunlarin makami daha kotudur ve onlar duz yoldan daha cok sapmislardir. (el-Maide / 60)

Aslan
Aslandan kacmaktalar. (Muddessir / 51)

Bit
Biz de ayri ayri mucizeler olarak onlarin uzerine tufan, cekirgeler, bitler, kurbagalar ve kan gonderdik, yine de buyukluk tasladilar ve gunahkar bir kavim oldular. (el-A'raf / 133)

Köpek
Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yukseltirdik. Fakat o, dunyaya saplandi ve hevesinin pesine dustu. Onun durumu tipki kopegin durumuna benzer: Ustune varsan da dilini cikarip solur, biraksan da dilini sarkitip solur. Iste ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu boyledir. Kissayi anlat, belki dusunurler. (el-A'raf / 176)

Keçi
(Disi ve erkek olarak) sekiz es yaratti: Koyundan iki, keciden iki... De ki: O, bunlarin erkeklerini mi, disilerini mi, yoksa bu iki disinin rahimlerinde bulunan yavrulari mi haram etti? Eger dogru iseniz bana ilimle soyleyin. (el-En'am / 143)

Karınca
Nihayet Karinca vadisine geldikleri zaman, bir karinca: Ey karincalar! Yuvalariniza girin, Suleyman ve ordusu farkina varmadan sizi ezmesin! dedi. (en-Neml / 18)

Arı
Rabbin bal arisina: Daglardan, agaclardan ve insanlarin yaptiklari cardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. (en-Nahl / 68)

Hudhud
(Suleyman) kuslari gozden gecirdi ve soyle dedi: Hudhud'u nicin goremiyorum? Yoksa kayiplara mi karisti? (en-Neml / 20)
Yukardaki hayvanlar ve renkli görüntüleriyle daha güzel görüntüleriyle şu linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.gencmusalli.com/archives/401

Bizler ve Onlar…

Ben…”
Diye sızlanmaya başladığımızda; “ben” in dışındaki her şeyi unuturuz.
Kâinat “ben” den ibaret olur.
Ne kadar önemliyizdir o an…
Ve ne kadar vazgeçilmez!
Topu topu bir hayatlık canımız varken…
Bir hayat…
Doğumla ölüm arasında…
Gittikçe daha hızlı geçen…
Her an bitmeye doğru giden…
Bir hayat…
Ve “Ben” duygusu…
istediğin kadar “ben” diye sızlan…
Herkes sorar içinden ve asla sezdirmez karşısındakine; “Kimsin sen? Senden bana ne?”
Sahtekâr tebessümler… Sahtekâr dinleyişler…
•••
Sen ilk kandırılan değilsin.
Sen ilk yaralanan değilsin…
Sen ilk yarı yolda bırakılan değilsin…
Sen ilk “ayrılık” yaşayan değilsin…
Sen ilk derde ve belâya düşen değilsin…
Ve sen ilk aşık olan değilsin…
Sen ilk “üzülen” değilsin.
Ve aslında “sen” bir baksan aynaya…
“Ben” bir baksam…
Hiç…
•••
ilk insan ve ilk kandırılan… Kandırılma acısını ondan daha fazla kim yaşamıştır?
Ve bedeli cennetten çıkmak kadar büyük olmuştur? Ve Kabil Habil’i, yani, bir evladı, diğer evladını kıskançlıktan katlederken, kim onun kadar üzülmüştür?
iki türlü evlat acısı… Kim çekmiştir?
Ve evladın Baba’ya güvenmemesi. Ve bir eşin, kocasını yarı yolda bırakması… Nuh Aleyhisselamın imtihanı… Oğlu Kenan’ın gemiye binmemesi… Eşi Vaile’nin kavminin reisine, Nuh Aleyhisselâm’ı çekiştirmesi…
Kim böylesine yaralanmıştır? ihanete uğramıştır?
Ya Hazret-i ibrahim?
Sevgili eşini ve sevgili oğlunu ilâhî bir buyrukla çölün ortasında bırakmak zorunda kalışı…
Hazreti Hacer’in, arkasından “Bizi burada yapayalnız kime bırakıyorsun?” sorusu…
Ama “ilahî bir buyruk” olduğunu öğrendiğinde, tevekkülle teslimi…
Hangi anne bebeğiyle çölün ortasında kalmaya razı olmuştur.
Yapayalnız…
Hangi baba bırakmaya?
Ve kardeşlerin yanlışta birleşip, bir başka kardeşi kuyuya atmaları… Yani ölüme…
Kim Hazreti Yakup kadar hasret çekmiştir.
Kim Hazreti Yusuf kadar meşakkat?
Ve kim Züleyha gibi aşık olmuştur; üstelik yaratılmışların en güzeline…
Ve kim onun gibi mahcup olup, onun gibi kavuşmuştur?
Kim?
Sonra…
Hazret-i Eyyub…
Malını, mülkünü ve evladını bir anda kaybedip…
Derdin, belânın, hastalığın en ağırına…
Kim onun gibi sabretmiştir?
Kim onun sevgili hanımı Rahime gibi, şehirden kovulduklarında yıkılmamış, eşine bakmaya devam etmiştir.
Hangi kadın?
Ve kavminin Hazret-i Musa’ya çektirdikleri?
Her an vazgeçmeleri…
Her an şüphe duymaları…
Her an akıl almaz ve edep dışı isteklerle bunaltmaları…
•••
Ve yaratılmışların en üstünü… En güzeli…
En…
Sevgili Peygamberim…
En çok çile çekeni…
Anlatamam…
•••
Rabbimizin bütün elçileri, bütün sevgilileri, doğmakla ölmek arasındaki kısacık hayatları kurtarmak için gelmişler…
Ve o hayatlara ibret olsun diye acıyı, ihaneti, kandırılmayı, terk edilmeyi, hastalığı, derdi, belâyı yaşamışlar…
“Ben” değil, “hiç” olduğumuzu anlatmışlar…
“Hiç” olunca “sevgili” olunacağını anlatmışlar…
•••
Anlamış mıyız? !
•••
Acı, çile, ihanet, ayrılık, aşk, hüzün, hastalık, zarar, ziyan, hasret, felâket…
Anlayalım diye, en zorunu, uygulamalı olarak göstermişler…
Hiç “Ben…” dememişler…
Anlamış mıyız? !

EY YAHUDİ !

Sen Süleyman Peygamberin ruhunu incittin ey Yahudi
Davut Peygamberin ruhunu sarstın ey Yahudi
Zebur'a ihanet ettin ey Yahudi
Tevrat'ın ve Zebur'un
Musa'nın Davut'un Süleyman'ın
Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin
Gelmesini bekledikleri
Geleceğini haber verdikleri
Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin
Evrene, insana, yere, göre ışık saçan

Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey yahudi
Asırlardır insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey yahudi
Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey yahudi
Göğe çıktığına inanır inanmaz
Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri yaktın ey yahudi
Mescid-i Aksa’yı yaktın ey yahudi
Daha doğrusu yaktığını sandın ey yahudi
Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksanın ancak
gölgesidir ey Yahudi,
Senin yaktığın Mescid-i Aksanın ruhu değil,
Taş, toprak ve ağaçtan işaretidir ey Yahudi,
Ölüler gibi donmuş bizlere de
Belki Mescid-in ateşinden bir köz düşer de
Buzlarımız çözülür ey yahudi
Sen vaktiyle peygamberlere ihanet ettiğin gibi
Şimdi de
Onların en büyüğünün miraca çıkış noktasına
Göğe yükseliş noktasına ihanet ettin
Sen asıl kendi kurtuluşuna ihanet ettin
Mescid-i Aksanın ruhu yakılmaz
Yakılan ancak taş ve topraktır
Sen asıl kendini yaktın ey yahudi
Sen ancak kendi ruhunu ateşe attın
Cehennemleştirdin kendini ey yahudi
Kudüs’ü aldıktan sonra
Gazze'de yapmadığın işkence kalmadıktan sonra
Demek Mescid-i Aksayı da yaktın ey yahudi
Utanmazlığını en son uca çıkardın
Tanrıdan çekinmediğini
İnançsızlığını
Kara yürekliliğini
Zulüm aşkını
Bir kere daha ilan ettin
Hakettiğin cezayı en şiddetli bir şekilde çekeceksin
ey yahudi
Sen kutsal Kudüs’ün ruhuna ihanet ettin
Peygamberlerin dediği bir kere daha olacaktır.
Sana haber verilen cezalar bir kere daha gelecektir
başına
Sen Süleyman Peygamberin ruhunu incittin ey yahudi
Davut Peygamberin ruhunu sarstın ey yahudi
Zebur'a ihanet ettin ey yahudi
Tevrat'ın ve Zebur'un
Musa'nın Davut'un Süleyman'ın
Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin
Gelmesini bekledikleri
Geleceğini haber verdikleri
Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin
Evrene, insana, yere, göre ışık saçan
Büyük Peygamberin ayak bastığı yere
İmam olup bütün peygamberlere
Namaz kıldırdığı yere
İhanet ettin, aklınca hakaret ettin ey yahudi
Hakettiğin cezayı en şiddetli bir şekilde
çekeceksin ey yahudi
Büyük Peygamberin haber verdiği gibi
Sen cezanı çekerken
En vahşi taşların arkasına saklansan bile
Taşlar olduğun yeri haber verecek
Çünkü sen taşı bile yakacak kadar kinlisin ey yahudi
Sana hiç bir zarar vermemiş bir ümmet için
Sıkıştığın her sefer seni kurtaran
Seni koruyan
Acımasından ötürü senin kendisine sığınmanı
kabul eden
Kerim, cömert, mert bir ümmet için
İnsanlığın son ümidi bir ümmet için
En büyük kini duymaktasın
O fakir de olsa uludur
O mazlumdur
Sen onun ululuğunu ve mazlumluğunu, hakikat
taşıyıcılığını kıskanıyorsun ey yahudi
Bir gün gelecek azgınlığın sona erecektir
Kutsal Kudüs kurtulacak
Mescid-i Aksayı bu ümmet altından ve zebercetten
ve yakuttan
Yeniden yapabilecek bir kudrete erecektir
O gün Tanrının azabı senin için şiddetli olacaktır
Biz istesek bile seni ondan kurtaramıyacağız ey yahudi
Bize bu yapılanı yapan sen değilsin
Biz kendi cezamızı çekiyoruz
Sen de bir gün kendi cezanı çekeceksin ey yahudi
Sana yeryüzü lanet edecektir
Sana gökyüzü lanet edecektir ey yahudi
En kısa zamanda tövbe yolunu tutmazsan ey yahudi
Dünya Seni Terketse deBiz YanındayızDayan Filistin
Nurullah Genç / 1969

Halid el İslambuli'den Annapolis'e Selam Var - Nurettin ŞİRİN

Günümüzde ABD Başkanı Gorge Bush'un inisiyatifinde Amerika'nın Annapolis kentinde düzenlenecek olan "tarihi ihanet konferansı"nın geçmişteki adı, "Camp David Anlaşması" idi. ABD Başkanı Jimy Carter'in inisiyatifinde Camp David kentinde düzenlenen toplantıyla Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile Siyonist rejim Başbakanı Menahem Begin arasında 12 gün süren gizli görüşmeler sonrasında 17 Eylül 1978 yılında varılan anlaşma sonucu, İsrail resmen tanınarak, Filistin'e ihanetin en büyük kapısı aralanmıştı.

CampDavid'in üzerinden 30 yıl kadar geçti ve dünya Müslümanları yine bir sonbahar mevsiminde 2. bir Camp David ile karşı karşıya...

2. Camp David'in ilkinden bir farkı var, birincisinde Siyonist rejimle masaya oturan sadece Mısır yönetimi iken, bu kez başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerinin tamamına yakını bu konferansa katılıyor.

Filistin'i satmak için topluca Annapolis'e gidecek olan Arap rejimleri bu tarihi ihanetleriyle sadece Filistin davasını arkadan hançerlemekle kalmıyor, bunun yanı sıra kendi saltanatlarının altına kendi elleriyle dinamit yerleştirmiş oluyorlar:
"Filistin İslami direnişi"ne ihanet etmekle bu davayı durduramayacaklar ama, kendi sonlarını hazırlamakta başarılı olacaklardır, zira Halid El İslambuli Annapolis'e selam gönderiyor!

Hafızamızı biraz yokladığımızda Halid el İslambuli ve arkadaşlarının Filistin'e ihanetin bedelini Enver Sedat hainine hangi koşullar altında ve nasıl ödettiğini gördüğümüzde, bu bedelin günümüz hainlerine çok daha kolay ödetileceğini kestirmek güç değil. Zira başta Filistin olmak üzere bölgesel İslami Direniş 30 yıl öncesine göre çok daha güçlü, çok daha organizeli ve çok daha tecrübeli; bir Halid El İslambuli olmak isteyen binlerce yiğit, bu hainlere karşı hak ettikleri akibeti göstermek için can atıyordur kuşkusuz..!

Annapolis Konferansı tarihte bir milad olarak yerini alacak, bir çok siyasal söylem, "Annapolis öncesi" ve "Annapolis sonrası" ayrımı üzerine kurulacak. Şimdiden neler olabileceğini de görebilmek çok zor değil. Belki de ilk göreceğimiz, Annapolis ile kendini daha güvende hissedeceğini düşünen Siyonist İsrail rejiminin Ahmed Yasin ve Fethi Şikaki'nin çocuklarının, İzzeddin el Kassam'ın torunlarının çelik pençeleri karşısında nasıl bir sarsıntı geçireceğidir…

Her ne kadar "barış" adı altında düzenlense de Annapolis Konferansı gerçekte
"savaş ve saldırı konferansı"dır: İran'a saldırı, Hamas ve İslami Cihad'a saldırı, Hizbullah'a saldırı. Üçünün de gerekçesi aynı: İsrail'e yönelen silahları yok etmek, Siyonist rejimin var olma hakkını reddeden direnç noktalarını kırmak…

Annapolis'in amacı ve planı bu..

Annapolis hainleri Amerika'ya sırtını dayayarak Allah Subhanehu ve Teala'nın hesabını gözardı edebilirler; göreceğiz, Annapolis'in hesabı mı, Allah'ın hesabı mı? Amerika'nın tuzağı mı, Allah'ın tuzağı mı? Bunu ilk defa görmüş olmayacağız, İran'da, Lübnan'da, Gazze'de gördüklerimizi bir daha göreceğiz, Kahire'de askeri bir tören sırasında gördüklerimizi diğer ülkelerin başkentlerinde de göreceğiz, Ramallah'ta da göreceğiz!

Şah'ı, Sedat'ı, Şaron'u, Olmert'i kurtaramayan Amerika bunları mı kurtaracak, göreceğiz…!

Annapolis konferansını düzenleyen ABD Başkanı Bush'a teşekkür etsek yanlış olmayacak: zira bu konferans kelimenin tam anlamıyla bir "turnosol kağıdı" gibi, İslam Ümmeti arasındaki hainleri daha da gün yüzüne çıkardı, başta kendini "hâdimu'l Haremeyn-i şerifeyn" olarak tanımlayan Suudi kralı olmak üzere, Amerika'nın bölgedeki tüm işbirlikçilerinin kirli çehrelerini bütün dünyaya gösterdi. Yeryüzünün tüm Müslümanları bu kirli suratları gördükçe, İslam'a, Ümmet'e ve Filistin'e ihanet edenleri asla unutmayacak ve affetmeyecektir…


Şehid Seyyid Kutub'un, İngiliz işgal güçlerinin Mısır'ı terk etmesiyle ilgili olarak "Beyaz İngilizler gitti ama, geriye esmer İngilizleri bıraktılar" sözüyle özetlediği bu ihanet ve işbirlikçilik kendini Annapolis'te sergilerken, Kudüs davası, Filistin'in özgürlük mücadelesi de düşmanlarını bir kez daha yakından tanımış oldu...

Şehid Ahmed Yasin'lerden Abdulaziz Rantisi'lere, Şehid Fethi Şikaki'lerden Yahya Ayyaş'lara, kendilerini Filistin'in özgürlüğüne kurban sunanların Allah katındaki duaları kabul olmayacak mı? Allah Subahnehu ve Teala, "Ya Rabbi! Mukaddes kıldığın Filistin'i işgal eden, kadın çocuk ayırt etmeksizin senin Salih kullarını kan denizinde boğmaya kalkan, İslam beldesini viraneye çeviren Siyonist İsrail rejimine el uzatanların ellerini Ebu Leheb'in elleri gibi kurut" duasına icabet etmeyecek mi?

"Ya mucibu'd deavat!" diyerek biz de dua edelim: Ya Rabbi! Halid El İslambuli'nin makamını kendi katında yüce eyle! Günümüzün Halid el İslambuli'lerine nusretini indir, onların ayaklarını sabit kıl, onları hedeflerine ulaştır!

Amin, yâ Rabbe'l alemin

Çeçenistan, Keşmir, Filistin Irak.. buralar bize çok ırak zaten provakasyona gelmeyelim kafamızı kuma gömelim olurmu? Hem ırzına geçilen garibanların

Çeçenistan, Keşmir, Filistin Irak.. buralar bize çok ırak zaten provakasyona gelmeyelim kafamızı kuma gömelim olurmu? Hem ırzına geçilen garibanların çığlıklarınıda duymamış oluruz böylelikle… kimden :SIRAT

Sistemler Müslümanların beyinlerine saman doldurmakla meşgul. Sürü psikolojisine bile sahip olamayan beyinleri hadım edilmiş, pop, top ve marka arasında yaşamaya mahkum edilmiş kendini hür zanneden oysa özgürlük kavramının kokusunu bile içine çekmemiş yaşadığı kibrit kutusu kadar dünyayı kainat zanneden zavallı Müslümanlarla dolu bu dünya. Marka müslümanı sözde İslamcı tipler zuhur etmekte. Makamı , üç kuruşu, dünyalığı, ilah edinmiş, sistemlerin görünürde muhalifi ama özde tam destekçisi ne yaptığının farkında olmayan Müslümanlarla dolu dünya.. Çünkü Müslümanlık iddiasında bulunan bunca insan dolaylı yollardan sistemlerin yaşamasına vesile olduklarınında farkında değiller.Hemde sadece duyarsızlıklarıyla bütün bunlara sebeb oluyor Müslümanların geneli. Eleştiri konusunda çok acımasız davrandığım düşünülebilir, evet öylede olmak gerektiğine inanıyorum artık. Çünkü her geçen gün , her geçen zaman Müslümanların kurt sofrasında kuzu olması anlamına geliyor, her gün katliamlarla tecavüzlerle birlikte onurumuzu gururumuzu ve insanlığımızıda yitiriyoruz. Arzın her yeri ateş topu ve biz evlerimizde hala rahat rahat oturuyoruz ne gam ne keder.. neyiz biz taşmı ? agaçmı ? ..

Bundan birkaç sene evvel yurtdışından gelen yabancı bir dostumuz bir video kaset ulaştırdı bize, henüz tab edilmemiş video kasedini basın yayın organlarına vermekle vermemek arasında tereddüt ediyordu bu arkadaşımız. Ülkesinde cereyan eden katliam ve tecavüzlere karşı Müslümanların bir tepki koymasını istiyordu. Bosna , Çeçenistan, Keşmir , Irak derken tüm dünya ısınmış herkes kendi derdine düşmüş ve kendi cephesini teçhizle uğraşa dalmıştı. Bu müslümanda getirdiği bu kasetle dikkatleri kan ve gözyaşıyla yoğrulan kendi coğrafyasına çekmek ve yardım toplamak istiyordu. Öyle ya yıllardır bu yerlerde çekilen sıkıntıları insanlar dilleri döndüğünce anlatmaya çalışsalarda , zamanla bunlara alışılıyor ve tepkisizliğe dönüyordu bütün iş. Eh! avam'ında aklı gözünde olduğuna göre biz gafilleri uyandırmak için az sonra içeriğini anlatacağım dehşet görüntülerin yer aldığı kasedi basına vermeyi düşünüyordu bu müslüman.

Yaz mevsiminin terleten gecelerinden birinde Akşehir gölünün kenarındaki köylerden birinde bir dostumuzun davetine icabet edip gitmişiz, ertesi sabah da balık tutup mangal yakacağız göl kenarında..

Yabancı dostumuzda davete katılanlardan , ülkesinde cereyan eden katliamlarla alakalı diğer Müslümanlardan yardım alma maksatlı bir yolculuğa çıkmış, keyifsiz olduğu her halinden belli.. Sözü uzatmadan söz konusu kasedi çıkarıp takıyoruz. Elimizde meyveli sodalar koltuklara yaslanıp dışardan gelen göl havasının keyifli kokusu ve çekirgelerin serenatları arasında başlıyoruz seyre..

Video görüntüleri tamamen gerçek , kurgu değil ve maskeli bazı üniformalı askerler bir evin kapısında içeriye bağırıyorlar , kapının arkasından gelen ses büyük bir ihtimalle gecenin bir yarısında hanımların üstünü başını düzeltmeleri için mühlet isteyen ev sahibinin sesi. Ama üniformalılar dinlemiyor ve dalıyorlar içeriye evde bir kız çocuğu bir genç anne ve birde evin reisi olduğunu düşündüğümüz bir genç erkek var. Uzun süren bir arama sahnesi evin altı üstüne getiriliyor. Ardından duvara yasladıkları adama tokat atmaya yumruklamaya başlıyorlar bir şeyler soruyorlar adam sorulara cevap yetiştirmeye çalışıyor. Oysa suçlular askerlerin ta kendileri, çünkü evine girdikleri adamın ülkesinde işgalci konumundalar ve muhtemelen silah arıyorlar ve silah olup olmadığını soruyorlar , silah varsa suçlu olacak bu müslüman .Sormazlarmı sana ''ulan silah arıyorsunda senin başka bir ülkede özel bir alanda müsadesiz giremeyeceğin bir evde dinini dilini bilmediğin bir yerde ne işin var, elinde silahla , postalla namaz kıldığım mekanı neden kirletiyorsun '' demezlermi. Oysa sen başkasının ülkesinde başkasının yatak odasında silah arıyorsun ki baştan mantıksız bir yaklaşım.. buda şu demek oluyor, Ben süper devletsem , topum tüfegim , tanklarım nükleer silahlarım varsa ben her zaman haklıyım , bütün dünya da benim babamın malı , gerekirse ben hukukunda ırzına geçerim demek oluyor ? .. Bu görüntülerin bu kısmına kadar olanları internette yasal sitelerde bile bulabilirsiniz ama bundan sonrası enterasan ve kanımızı donduran görüntüler. Adama soru soran rütbeli olduğu anlaşılan kişi bu sefer evin hanımına yöneliyor, saçından tutup duvara vuruyor kadını, çocuk ağlıyor bu sırada , sanırım şok geçiriyor yere oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Babayı tutan iki üç asker babanın ağlamasına ve yalvarmasına ses çıkarmıyorlar bir tanesi sırıtıyor. Kadına vuran asker bu sefer baba'ya dönüp sırıtarak kadının mahrem yerlerini sıktırıyor .. bizde dehşet anları ağzımız açık sustuk, ve videoya bakıyoruz içtiğimiz sodalar boğazımıza durmuş vaziyette dehşet bir sinir hali ellerim titriyor. Kadın kocasının ve çocuğunun gözleri önünde kendi ülkesinde yabancı şerefsizlerin cinsel tacizine uğruyor . Sorgu adına yapılan bu rezillik askerlerden birinin daha kadının yanına gidip kadına tekme atmasıyla devam ediyor . İşkencecilerden bir tanesi tacizi dahada ileriye götürme peşinde .. babanın bağırmaktan sesi kısılmış kafasını duvara vurmaya çalışıyor .. çocuk şokta.. artık dayanamıyorum ve videoyu kapıyorum . Videonun saatine bakdığımda daha yarısını bile seyredememiş olduğumuzu görüyorum , ve bundan sonra kimbilir neler oldu düşünmesi bile korkunç. Daha sonraki görüntülerde çok daha ileri düzeyde bir tacizin olduğunu söylüyor videoyu bize getiren arkaaşımız. Bu video Müslümanların sorgu için tutulduğu bir karakoldan mücahidler tarafından ele geçirilmiş bir kaset, ve bir çok tutuklu kendilerine bu videonun seyrettirildiğini ve eğer işbirliği yapmazlarsa video'daki ailenin başına gelenlerin kendi ailelerinin başına geleceği tehdidi almışlar. Artık bizde ne mangal yapacak hal nede balık tutup günün keyfini çıkarma zevki kalmamış ..

Nitekim video bir yada iki basın yayın organına gösterildi ama içerisindeki görüntüler fazla pornoğrafik bulunduğundan dolayı bu basın organlarınca kullanılmadı . Amaç kadını teşhir etmek değil , Müslümanların bulanıklaşan kafalarını biraz açmak ve bu görüntülerle şok vermekti .. Olurda Müslümanlar galeyana gelir kardeşleri için sokağa dökülür diye umulmuştu..

Ama başta söylediğim gibi dünyada ne dönerse dönsün emperyalist sistemler Müslümanların beyinlerini iğdiş etmekle meşgul. Tıpkı tavukların topluca kesildigi besihanelerdeki gibi , gözümüzün önünde dindaşlarımız kardeşlerimiz kıtır kıtır kesilip ırzlarına geçilirken o besihane tavukları gibi uzatmışız boynumuzu sıramızı bekliyoruz , emperyalistlerin uşakları aman provakasyona gelmeyelim !! masallarıyla halkı uyutma peşindeler. Yerli ve yabancı ajanlar tv'leriyle gazeteleriyle güllük gülistanlık bir sunum hazırlamışlar arka plandan habersiz bu sahte cennete kanmış gidiyoruz. Fikirleriyle bir devrim patlatacak Müslümanlar hapislerde çürütülürken iradesiz , gurursuz , mutant beyinli işbirlikçilere itibar ediyoruz. Allah cc in asla istemediği bir İslamcılık oyunu tutturmuşuz kendi kabuğumuzda debeleniyoruz. Asıl hayat asıl özgürlük nerdedir biliyormusunuz ? Çeçenistan dağlarındadır asıl hayat, Filistindedir, Moro'dadır, Başörtüsünün , tesettürünün kavgasını veren bacıların safındadır özgürlük , zulme sesini yükselten ve ''gerekirse bu yolda ölürüm '' diyenlerin safındadır özgürlük.. Özgürlük direnişin olduğu her yerdedir. Özgürlük Şamil Basayev'dir, Dudayevdir , İzzettin Kassam'dır, Sencer Kartal'dır, Metin Yüksel'dir Metin Yüksellerin izini sürdüren yiğit akıncıların safındadır..

Bu isimler şu an yaşadığımız coğrafyada ve aynı zamanda olsalardı ve ayağa kalkıp zulme isyan bayrağını açsalardı. Bizim sahtekar toplum mühendisi ajan işbirlikçiler büyük bir ihtimalle ''aman provakasyona gelmeyelim ey müslümanlar'' derlerdi..Öyle ya siz karışmayın hiçbir şeye , bırakın ırzına geçilsin Ayşelerin Fatmaların ..Siz televolelerinizi seyredin , hangi sanatçı bugün kimi kiminle boynuzlamış ona bakın siz.. Gençliğin heder edildiği partilerle, pop'la olmadı top'la vakitlerinizi öldürün siz..

Çeçenistan, Keşmir, Filistin Irak.. buralar bize çok ırak zaten provakasyona gelmeyelim kafamızı kuma gömelim olurmu? Hem ırzına geçilen garibanların çığlıklarınıda duymamış oluruz böylelikle…www.cecen.org

Atatürk Bölücü Değildi, Ulusalcılar Bu Ülkeyi Bölmek İstiyor

Mustafa Kemal, kendi fikirlerini istismar eden, Milli Mücadeleyi Türk toplumuna karşı gerçekleştirmeyi isteyen gafillere cevap veriyor:

"Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. Bugünkü Türk Milleti siyasi ve içtimai camiası içinde, kendilerine Kürtlük fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış isimlendirmeler, birkaç düşman aleti mürteci beyinsizlerden başka hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntüden başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı da umum Türk toplumu gibi müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar."
Bu cevap:

Beka Vadisine gidip terörist Apo'ya çiçek uzatanlara,
Dergisinde terörist Apo'nun boy boy ropörtajlarını yayınlayanlara,
Terör örgütü kurup yönetenlere,
Terör örgütleriyle pazarlık yapanlara,
Kitaplarında Atatürk'e burjuva devrimcisi diyenlere,
Kıbrıs davasıyla ismi bütünleşen Denktaş'ı İngiliz işbirlikçisi ilan edenlere,
Ülkücüleri devletin katilleri olarak niteleyenlere,
Halkın verdiği makamları kendi çıkarları için kullananlara,
Kitaplarında bilimsel aşırma yapanlara,
Yolsuzluklarıyla yaptırdıkları şatolarda caka satanlara,
Çözümsüzlükten ve çatışmadan beslenenleredir.

EY TÜRK UYAN VE KENDİNE GEL!
ATATÜRK'ÜN TARİHİ SÖZÜNE KULAK VER

"Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelen didinmeler, boğulmaya mahkumdur. Türk milleti, kendinin ve memleketin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız, milliyetsiz beyinsizlerin saçmalıklarındaki gizli ve kirli emelleri anlayamayacak ve onlara müsamaha edecek bir topluluk değildir."

Sonunu Düşünen Hiç Bir Zaman Çesur Olamaz
Kafkas Kartalı-İmam Şamil
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Web Sitemiz : http://www.gencmusalli.com
Blogumuz : http://gencmusalli.blogspot.com Hasan Ahmet Evliyaoğlu

Bülent Ecevit: 'Başörtüsü ile uğraşmayın'

Bülent Ecevit: 'Başörtüsü ile uğraşmayın'
Milliyet'de Can Dündar'ın yaptığı bir araştırmada yayınlanan ve Ecevit'in 12 Eylül'de hapishaneden yönlendirdiği Arayış Dergisi'ne verdiği bir talimat, bugünler hakkında uyarı yapar gibi...

Mahkûm Ecevit, 12 Eylül'de Arayış dergisini yazılı talimatlarla hapishaneden yönetti. "Arayış yazışmaları", Ecevit arşivinde özel yer tutuyor. Bunlar, hapse atıldığında çıkardığı Arayış dergisine günbegün yolladığı notlar... Konuların nasıl işleneceğine kadar ayrıntılı talimatlar içeren bu notlara harfiyen uyuluyor, yazılar başka imzalarla yayımlanıyordu.

Ecevit'in 27 Aralık 1981 tarihli mektubu "Başörtüsü konusu" başlığını taşıyor:

"Arayış hâlâ elime geçmediği için son sayıda bu konuya değinildi mi, bilmiyorum. Değinilmediyse bence hiç değinilmesin. Başörtüsü ile uğraşmanın gereksiz olduğuna inanıyorum. Gardırop Atatürkçülüğünün tipik bir örneği... Zaten ondan da dönüş yapacaklardır. Olsa olsa Atatürkçülüğün başörtü yasaklanarak kanıtlanamayacağı belirtilebilir.

Atatürk'ün irticaya karşın da büyük güvence olan- partisi kapatılmış, vasiyeti çiğnenmiş, yeni bir ulusal kültür oluşuma katkı için kurduğu kurumlar ortadan kaldırılıyor. Atatürk'ün her türlü dogmacılıktan uzak bilimci yaklaşımı bırakılıyor, tüm bunların günahı, başörtü yasaklamakla örtülemez. Kaldı ki bazılarının farkında olmadığı bir gerçek var: Atatürk kadınların kılığına kıyafetine hiç karışmamıştır. O konuda hiç yasa çıkarmamış, herhangi bir zorlamaya da gitmemiştir. Özendirme yoluyla ve zamana, gelişmeye bırakarak bu sorunun çözümünü daha uygun bulmuştur. Bu da sanırım Atatürk'ün kadınlara karışmayı Türk gelenekleri açısından uygun görmemiş olmasındandır. Kadınlara her hakkı ve özgürlüğü tanımıştır, her olanağı sağlamıştır, ama ne giyeceklerine müdahale etmemiştir." Milliyet


Hasan Ahmet Evliyaoğlu
Kimden: "Hasan Ahmet Evliyaoğlu" hasanahmetmeis...@gmail.com da:

Ama yıllar sonra kendi meclise girmiş bir Hanımın başörtüsü ile uğraştı. Şimdi Allah'ın huzurunda vereceği hesabın etüdünü yapamaz halde, acı ve azaba müstehak halde mi? Ne halde Acep? Geçi gazeteciyken de Allah'a inanmıyordu, O sadece TAO'ya inanmıştı. Şimdi Tao onu kutsamaktadır.


Malcolm X
Kimden: "Malcolm X" malcolmxelhaccmalikelsah...@gmail.com yazmış ki:

Demire, Ecevit, Türkeş, Erbakan, Mesut, Çiller, Baykal... Dün dündür ekolünden bunlar. Siyaset adına/diyerek sahtekarlık yaptılar. Hepsinin geçmişi ve bugününde yalan/dolan. Dün ak dediklerine bugün kara dediler. İnsanları ayırıma sürüklediler, kavga ettirdiler.
Hesap günün bilseler...


Hasan Ahmet Evliyaoğlu
Kimden: "Hasan Ahmet Evliyaoğlu" hasanahmetmeis...@gmail.com da:

Bugünlerin dünden farkı bugünü yaşıyoruz.Dün yaşandı oldu bitti.Dünü sahtekar kılan gerçekler bugünü sahte kılmadığını söylemek zor.Oyuncu ne kadar iyi olursa olsun senaristi aynı oldukça değişmez sonuç ve çıkmaz sokaklarda gezer ümmet.Sünneti kültürel bir gerçeklik haline getirmeden ve islami eğilim ve eğitimlerle ruhları islamileştirmeden çareler bitmez gibi görünse de her çözüm bir çözümsüzlüğü besler hale gelir.İmanla-küfrü sahtelikte aynileştirmek hakça ve hak ta değil bence.İmanı olanın oyunların farkına varması oyunun kuvvetinden bozamaması ve yapılan yanlışlar olabilir.Ama dün bizi oyalıyanlar ve tarihi islami işlevselliğimizden koparanlar bugünlerde de bizi tarihi işlevselliğe dönüşümüzü bir şekilde engellemişlerdir. Engellemeleri tarihi köklerimize ekmişlerdir.Anlattığınız geçmişin sahtekarlığı unutmayalım ki bizim de tarihimiz ve onun içinde geçmişimizle biz de bulunuyoruz.Geçmişte ölenlerin ve yaşayanların amellerinde ki safiyet veya riyalarından sorgulayacak Rabbe teslimiyet gerçekleşti ya da gerçekleşmeye az kaldı.Önemli olan dünün yanlışlarından bugün ümmetsel bilinçle ve kuvvetle çıkabilmektir.Kur'anı bugünde yaşayabilecek eğitimlerle eğilimleri yönlendirebilmemizdir. Demokrasilerde çareler tükenmez çünki, bulunan çarelerin hiçbiri bir işe yaramaz! selam ve dualarımla

26 Ocak 2008 Cumartesi

Tarih: Tek partinin yerini darbeler aldı

"Tahkikat sonucu ortaya şu çıkacaktı: Mustafa Kemal'in koruması olan Topal Osman, daha önce 'çok sevdiğini' söylediği Ali Şükrü Bey'i..."

Tahkikat sonucu ortaya şu çıkacaktı, Mustafa Kemal'in koruması olan Topal Osman, daha önce 'çok sevdiğini' söylediği Ali Şükrü Bey'i evine davet etmiş, evinde iken de yanındaki muhafız arkadaşlarının saldırısına uğratarak iple boğdurmuştu. Olayın anlaşılması üzerine adamlarıyla birlikte Çankaya Köşkü'ne kaçan Topal Osman, böylelikle kurtulacağını ummuştu, ancak çok geçmeden büyük bir oyunun parçası olduğunu anlayacaktı. Durumu daha önce öğrenen Mustafa Kemal, Köşk'ü çoktan terketmişti.

Çankaya Köşkü'nde Mustafa Kemal'i bulamayan Topal Osman, olayı anlayarak, önce Köşk'ün içindeki malzemelere, ardından da Köşk'ün etrafını çeviren müfrezeye ateş açmaya başlamıştı.

Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı eserinde şunları yazıyor:

"Meclis'te sert tartışmalar yaşanıyordu, bir defasında Trabzon Milletvekili Ali Şükrü, kürsüde konuşan Mustafa Kemal'e ağır sözler söyledi. Birbirlerinin üstlerine yürüdüler. Bu olaya çok sinirlenen Topal Osman, bir adamını yollayarak Ali Şükrü'yü konuşmak üzere Çankaya tarafındaki evine çağırır ve karşısındaki iskemleye oturur oturmaz boğdurur. Vak'a çok önemli idi. Boğduran, Mustafa Kemal'in Muhafız Komutanı. Mustafa Kemal'in evini bekleyen erler onun adamları. Düşmanlar cinayeti Mustafa Kemal'den biliyorlardı."

ÇOK PARTİLİ HAYATA DOĞRU

II. Dünya Savaşı'nda İtalya, Almanya ve Japonya'nın yenilmesiyle, totaliter rejimler sona ermiş, demokratikleşme ve ekonomide liberalleşme revaçtaydı. Totaliter rejimler, Batı'ya güven vermez olmuştu. Bununla birlikte, Türkiye üzerinde özellikle Boğazlar ve Doğu Anadolu ile ilgili talepleri nedeniyle, Sovyet Rusya bir tehdit haline gelmişti. Şartlar, Batı ile ilişkileri geliştirmek için çok partili hayata geçmeyi zorunlu kılıyordu. CHP'nin istediği SCF'nin kuruluşunda olduğu gibi güdümlü, muhalefeti sinirli, iktidara alternatif olmayan göstermelik bir partinin kurulmasıydı.

Yaklaşık 27 yıl tek partiyle ülkeyi istediği gibi yöneten CHP diktası, artık Batı'dan da ilgi görmüyordu. İçerde ise, baskı ve cezalarla inançlarından koparılmaya çalışılan halk, patlama noktasına gelmişti.

DP KURULUYOR

Adnan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından demokratikleşme taleplerini içeren bir önergenin, CHP meclis grubunca reddedilmesi üzerine, 7 Ocak 1946 tarihinde önerge sahiplerince Demokrat Parti (DP) kurulmuştu. DP, ideolojik olarak CHP'den farklı olmayan yeni parti, daha az merkeziyetçi ve daha az bürokratik bir devlet öngörüyordu.

II. Dünya Savaşı yıllarında alınan ekonomik tedbirler halkı zor durumda bırakmıştı. Bunlar 1940 tarihli Milli Koruma Kanunu (iktidara fiyat ve arzı belirleme, halkı zorunlu çalıştırma yetkisi veriyordu), 1942 Varlık Vergisi ve Milli Mücadele için konulmuş ve 1925'te kaldırılmış olan Ayniyat Vergisinin 1943'te tarım ürünlerine yeniden getirilmesiydi. CHP bürokrasisinin halkı horlayan, baskı altına alan uygulamaları nedeniyle halk, kısa sürede DP'ye yönelmişti.

27 MAYIS DARBESİ

CHP'liler seçimle iktidar olamayacaklarını anlayınca seçim dışı yollarla iktidara gelme yollarını aramaya başlamışlardı. Özellikle DP'nin halk katmanlarını politikaya sokması, CHP'nin malvarlığının kaynağını araştırmak için (CHP'nin devlet bankalarında sermayesi ve serveti vardı) Tahkikat Komisyonu kurması, ordu içinde de rahatsızlıklara yol açmıştı.

DP iktidarına karşı öğrenci eylemleri başlamış, CHP gençlik örgütleri İstanbul ve Ankara'da gösteriler yapıyorlardı. Hükümet İstanbul ve Ankara'da sıkı yönetim ilan ettikten sonra, darbe söylentileri karşısında kendi konumunu güçlendirmek için Başbakan Menderes halka dönmüştü. Güçlü olduğu Ege Bölgesi'nde düzenlediği mitingin ardından, Ankara'ya döndüğünde harp okulu öğrencilerinin gösterisiyle karşılaşmıştı. Harp Okulu öğrencilerinin gösterisi üzerine hükümetin bir soruşturma başlatarak darbe planlarını ortaya çıkartacağından korkan cunta, erken davranarak 27 Mayıs 1960'ta darbeyi yapmıştı.

KOMİTE, ANAYASA HAZIRLATIYOR

Milli Birlik Komitesi, İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar başkanlığında öğretim üyelerinden müteşekkil bir Anayasa Komisyonu kurmuştu. Komisyon, Avrupa'daki gelişen sosyal devlet anlayışının da etkisiyle liberal bir anayasa hazırlayacaktı. 1961 Anayasası'yla yeni kurumlar oluşturulmuş, Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu ve Danıştay'ın yetkilerinin artırılmasıyla iktidarın denetlenmesine ağırlık verilmişti.31 Ağustos'ta parti liderleri, askerlerin gözetiminde toplanarak bir deklerasyon yayınlamıştı. Askerlerin, CHP'nin iktidar olması için, en uygun propaganda zemininin oluşturulmasına yönelik alınmasını istediği önlemler de vardı.
Bunlar:
1) 27 Mayıs Devrimi'ni siyasal amaçlarla sorgulamamak ve istismar etmemek.
2) Atatürk Reformları'nı korumak.
3) İslam'ı siyasi amaçlarla istismar etmemek.
4) Yassıada Mahkemesi kararlarını istismar etmemek. (15 Eylül 1961'de Yassıada Mahkemesi, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamını onayladı. 16 Eylül'de Zorlu ve Polatkan, bir gün sonra da Menderes idam edildi.)

12 MART 1971 MUHTIRASI

Türkiye 1970'li yıllara bir hışımla girmişti. 12 Mart 1971'de ordu komutanları Demirel'e bir muhtıra vermişlerdi. Muhtıranın içeriği, kardeş kavgasının ve anarşinin engellenemediği, Atatürk'ün reformlarının gerçekleştirilemediği, çağdaş uygarlık hedefinden sapıldığı, bütün bunlardan hükümetin sorumlu olduğu, bu hedeflere ulaşmak için yeni bir hükümetin demokratik yollardan kurulması, aksi takdirde TSK'nın yasalardan aldığı yetkiyle idareyi doğrudan doğruya ele alacağı şeklindeydi.Nitekim çok geçmeden Nihat Erim başkanlığında sivil bir hükümet kurulmuş, 1961 Anayasası'nın hak ve özgürlükleri genişleten maddeleri değiştirilmişti.

Resmi ideoloji açısından tehlikeli görülen İslami eğilimli Milli Nizam Partisi(MNP) ve sosyalist eğilimli Türkiye İşçi Partisi kapatılmıştı.Ancak, 12 Mart Muhtırası'yla devlet otoritesini tesis etmeyi amaçlayan uygulamalar sonuç vermeyecek, siyaset dışında tutulmaya çalışılan toplum kesimleri sokağa çıkacaktı. 1973 seçimleriyle başlayan sürekli bölünmelerle, parti enflasyonu yaşanmış, bunun getirdiği koalisyonlar, azınlık hükümetleri istikrarı sağlayamamıştı. Sol ve İslami muhalefetin sokağa taşması hatta gün geçtikçe kitleselleşmesi ve sistemi radikal bir şekilde sorgulamaya başlamaları orduyu yeniden harekete geçirmişti.

12 EYLÜL 1980 DARBESİ

Türkiye'de 1970'li yılların sonu, 1980'li yılların başlarında büyük bir iç savaş yaşanıyordu. Binlerce genç birbirlerini öldürüyor, ideoloji kavgaları büyüyordu. Gelenek değişmeyecek, yine düdük çalacaktı. 12 Eylül 1980'de ordunun yönetime el koymasıyla birlikte, bütün olaylar bir anda kesilecekti. Darbenin ABD gizli istihbaratı CIA tarafından tezgahlandığı yıllar sonra aydınlar tarafından tekrarlanacaktı. Darbe sırasında Türkiye'de bulunan CIA'nın Ortadoğu sorumlusu Paul Henze'nin darbe olur olmaz, Amerikan radyosuna yaptığı "Our boys did it" (Bizim çocuklar başardı) sözleri unutulmayacaktı.

1980 yılında darbeyle birlikte anayasa değişikliği de gelecekti. 82 Anayasası'yla toplumu tepeden tırnağa kontrol altına almak için 1961 Anayasası'nın getirdiği hak ve özgürlükler geri alınmış, temel insan hak ve hürriyetleri geniş ölçüde sınırlandırılmış, yer yer kaldırıldığı bir ortamda muhalefet sindirilmişti. Halk depolitize edilerek DP ile girdiği siyaset arenasından dışlanmış, bütün bunlar 1982 Anayasası'yla da yasallaşmıştı.Darbenin ardından siyasi partiler kapatılmış, genel başkanlarına da siyaset yasağı getirilmişti.Ordunun, özellikle Kenan Evren'in bütün karşı propagandalarına rağmen Turgut Özal'ın liderliğindeki Anavatan Partisi (ANAP) 1983 seçimlerinde tek başına iktidar olmuştu. Ordu perde arkasına çekilmiş, ancak sahne gerisinden müdahalelerini devam ettirmeyi de sürdürmüştü. Halkın her türlü hak arama girişimleri (sendikal haklar, inandığı gibi yaşamak, Kürt kimliğinin tanınması vb...) resmi ideoloji adına, demokrasi vitrininin ardındaki darbe kurumları tarafından gerek kanuni, gerek kanun dışı yollarla bastırılmaya, sindirilmeye çalışılmıştı.

Türkiye her şeye rağmen Özal döneminde dünyaya açılmış, demokratikleşme ve çok seslilik alanında önemli adımlar atmıştı. Yasaklı liderlerin yeniden sahneye çıkması ve partilerinin başına dönmesiyle demokrasi alanında da bir rahatlama yaşanmıştı.
Daha önce, Milli Nizam Partisi (MNP) ve Milli Selamet Partisi (MSP) geleneğinden gelen ve "Önce ahlak ve maneviyat" ilkesiyle İslami hassasiyetleri ön planda tutan 'Milli Görüş' çizgisinin temsilcisi Refah Partisi (RP) bu dönemde oylarını artıran parti konumuna gelmişti.Ardından yapılan 28 Şubat 1997 Darbesi de, hiç kuşkusuz sebep ve sonuçlarıyla çok büyük etkiler meydana getirmiş, belki de Türk siyaset tarihinde büyük bir değişimin temelini atmıştı.
------------
YUSUF HAYALOĞLU:

(Şair) Laikçiyim diyenden uzak durmak lazımTürkiye'de çok derin bir mekanizma var. Bu kırılamıyor. Bu ancak iktidarlar cesur ve samimi olurlarsa kırılır, ama iktidarlar duruma ayak uyduruyorlar. Kişiler gidiyor geliyor ama değişen bir şey yok. Bizdeki devlet anlayışı 'kutsal devlet' anlayışı.. Devlet anadır, devlet babadır, devlet kutsaldır, devlet yanlış yapmaz anlayışı yanlış bir anlayıştır. Oysa devlet servis aracı, yani garson olmalıdır. Kısacası kendi putumuzu kendimiz yaptık. Halk kendi putunun altında ezilmeye başladı. Aslında çok fazla milliyetçiyim, laikçiyim diyen insandan uzak durmak gerek, çünkü o bir şeyleri gizliyor olabilir. Allah, vatan, bayrak, anne, baba, dürüstlük hepsi reddedilmiş, nihilizme gidilmiş, nihilist (hiççilik) bir sol anlayışı benimsenmiş. Onun için solcu değilim diyorum. Hayatın akışı olması lazım, hayatın da yaratılışa uygun olması lazım. Ben güzel konuşmaktan değil, güzel yaşamaktan yanayım. İster Yozgatlı, ister Tuncelili ol, insani değerleri taşı yeter.
---------------
EMİNE ŞENLİKOĞLU: (Yazar) Bu düzeni ancak savunanlar yıkar

Siyasal İslam diye bir şey yok, İslam'ın kendisi var. Zavallı çağdaş yobazlar, onlara üzülüyorum. Sanıyorlar ki, sistem "İslamcılar" tarafından yıkılır, halbuki haramlar yıkacak bu sistemi. İşçiye az maaş verenlerden haramlarla geçinenlere kadar her şey yıkıcıdır. Koskoca Bizans İmparatorluğu, bunların gidişi gibi olduğu için yıkıldı. Kısacası bu düzeni, savunanlar yıkacaklar, bundan şüphem yok. Şunu bilmek gerek; her Kürt PKK'lı, her PKK'lı da Kürt değildir. Sonra PKK neden var, nasıl doğdu? Bir de bunu araştırın, Kürtçe şarkı istedi diye çatal kaşık fırlatanlar, bir de bunu sorun kendinize. Her Kürt problemini dile getirene PKK'lı dersen, bir avuç mutlu azınlık olarak zulüm görenleri devamlı bölücü, kendini bu ülkenin sahibi görürsen bu inandırıcı olmaz. Türk oldun da ne işe yarıyorsun? Adamların birçoğu çözüm aradığı için, sağa sola saptılar, kimi evladından, kimi anasından oldu. Ne oldu da o canından olacak yola girdi? O da senin okulunda okumadı mı? Bu sistemin, 'bölücülük yaptı' diye kimseyi asma hakkı yoktur. Türkiye'de Kürt sorunu da, Laz sorunu da, Türk sorunu da var. Her kesimden insanın bu sistemle sorunu var. Bunu söylerken Kürtçü de Türkçü de değilim.
------------- -------------------------------------------------------
Türk Milletinin üzerine çökmüş karabasan giderek çözülmekte ve zayıflamaktadır. Hainlerin planları bozulmakta, figüranları sürekli açığa düşmektedir. Milletin rağmına sürdürülen derin yolculuk sona yaklaşmıştır. Millet artık egemenliğine, iradesine sahip çıkmaktadır.

Bizi Bölen Tefrika-Mehmet Akif Ersoy

Milli şairimiz Mehmed Âkif Ersoy´dan Türk, Kürt, Lâz, Arnavud, Çerkes ve Araplara ölümsüz çağrı?Milli Şairimiz üstad Mehmed Âkif Ersoy´un Bayezid Camii kürsüsünde verdiği hutbe:

"Ey iman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Allah´a ve Resulüne icabet edin ve bilin ki Allah gerçekten kişi ile kalbinin arasına girer ve siz gerçekten hep O´nun huzurunda toplanacaksınız.Ve öyle bir fitneden sakının ki hiç de içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz ve bilin ki Allah´ın azabı şiddetlidir." (Enfâl Sûresi / 24-25)

Allahu Zü´lcelâl bu iki âyette şöyle buyuruyor ki: Benim bütün evâmirimde, evet, gerek size Kur´an ile bildirdiğim, gerek Peygamberimin lisanıyle, sünnetiyle teblîğ ettiğim emirlerin hepsinde sizin için hayat vardır. Hem nasıl hayat? Bütün manâsıyla bir hayat. Müfessirîn-i izâm buradaki (hayat)ı yalnız ma´neviyâta hasretmiyorlar, maddiyata da teşmil ile maddiyat birbirinden ayrılmaz. Bedensiz ruh olmaz, ruhsuz beden olmadığı gibi. Demek evâmir-i ilâhiyenin kâffesinin zımnında bizim için, biz Müslümanlar için hayat var. Terkinde ise helâk muhakkak.

Artık düşünmeye hacet var mı? İşte görüyoruz. Âlem-i İslâmın başına gelen musîbetler, bu âyetin ne kadar kat´î, ne kadar sarih, ne kadar doğru olduğunu gösterdi! Şimdiye kadar müzmahil olan ne kadar akvam-ı İslâmiye varsa hep ahkâm-ı İlâhiyeyi ifâ etmemek yüzünden mahv oldular. Vakıa Cenab-ı Hak "Malikü´l mülküm" (Mülkün Sahibiyim) diyor (Âl-i İmran- 26), bu âlemde istediği gibi tasarruf eder, dilediğinden alır, dilediğine verir, istediğini i´zâz eyler, istediğini tezlil eder. Bunda şüphe yok. Fakat hiçbir kavim gösterilemez ki kendisi, zillete, esarete, mahkûmiyete istihkak kesbetmeden inkıraza gitmiş olsun, hiçbir millet görülemez ki mülküne sahib olmak isti´dadını gâib etmeden vatan elinden çıkmış bulunsun. Cenab-ı Hakk´ın bir takım kavânîni, kavânin-i ezeliyesi vardır. Evet, o kanunlar, hem ezelidir, hem ebedîdir. Hiç de değişmez. Cenab-ı Hak bütün hakayıkı bu kanunlarında birer birer göstermiş, meteaddid yerlerde müteaddid şekillerde bildirmiştir.

"Allah´ın bundan evvel geçenler hakkındaki kanunu ki Allah´ın kanununu değiştirmeye çare bulamazsın!" (Ahzab / 62)

"Şimdi yeryüzünde bir gezin de bakın peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu?" (Nahl / 36)

Geziniz dünyayı, arza, semaya bakınız, muhtelif kıt´alardaki harabeleri görünüz, sizden evvel geçmiş milletlerin tarihini okuyunuz. Göreceksiniz ki hepsi aynı esbab, aynı şerâit tahtında mahv olmuşlar. Çünki aynı esbab, daima aynı netayici tevlîd eder.

Evâmir-i ilâhiye dendi mi, hepsinin zımnında hayat var. Hatta nef´i ilk nazarda sırf ahrete aid zannolunan bir takım ibâdâtımız var ki, onları da tedkik edersek görürüz ki her birinde bu dünya için de pek çok menafi´ var. Meselâ namaz, Müslümanlara farzdır. İnsan günde beş defa Hâlikıyla kendi arasındaki râbıtayı tecdid ediyor. Dünyaya da taalluku büyük, faidesi çok. Çünki insanları birçok münkirattan men´ ediyor, sonra aynı dine tâbi´ milyonlarca beşeri aynı zamanlarda, yüzler aynı Ka´be´ye, aynı Kıble´ye müteveccih olmak şartıyla aynı kubbeler altın cem´e edyior. Çünki İslâm, din-i tevhiddir, çünki İslâm ekmel-i edyândır. Din-i İslâm kadar Allah´ın kullarını tevhîd etmiş, birbirine ısındırmış bir din yoktur.

ÜMMETİ ANCAK DİN KARDEŞLİĞİ BİR ARADA TUTAR

Bilirsiniz ki: Hazret-i Peygamber´ni bi´setinden evvel "Evs" ile "Hazrec" kabileleri arasında tam yüz yirmi sene ihtilâl, kıtâl devam etmişti, Hicaz havâlisi mezbaha haline gelmişti. İslâm geldi, nifakı, şikakı kaldırdı.

İslâm´ın ta´yin etmiş olduğu ibâdât ile ahkâm, ferdler arasında ittihadı te´min içindir. Böyle iken maalesef görüyoruz ki: Müslümanlar kadar tefrika içinde kalmış, teşettüt içinde bunalmış bir millet yok! Demin söyledim, (Size hayat veren),

Allah´ın bütün emirlerinde hayat var. Evâmir-i ilâhiyenin işte en birinci ittihaddır."Toptan Allah´ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah´ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı." (Âl-i İmran / 103)

Cenab-ı Hak diyor ki: Hepiniz birden habl-i ilâhîye (ilahi ipe), dine sarılınız, yani ahkâm-ı Kur´aniyeden ayrılmayınız. Sakın tefrikaya düşmeyiniz, sonra mahv olursunuz. Allah´ın üzerindeki ni´metlerini hatırınıza getiriniz. Biliyorsunuz ya: Hani aranızda niza´lar, ihtilâflar vardır, birbirinize düşman idiniz, İslâm sâyesinde Cenab-ı Hak kulûbunuzu tevhid etti, kardeş oldunuz? Hani ta cehennem uçurumunun kenarına kadar gelmiş idiniz. Allah sizi oradan kutardı?

İSLÂM IRKÇILIĞI KALDIRDI, HERKESİ KARDEŞ YAPTI

Filhakîka ırkı, lisanı, muhiti, âdâtı, elhâsıl her şeyi yekdiğerine mübayın olan kadar akvâmı Müslümanlık kardeş yapmıştı, kavmiyeti, cinsiyeti aradan kaldırmıştı.

Fakat son zamanlar biz Müslümanlar bu hakîkatten gâfile olduk. Aramıza nâmütenâhî esbâb-ı tefrika girdi. Bırakalım memalik-i ecnebiyedeki Müslümanları, Osmanlı memleketinde bu kadar akvam var, Öyle ya Arnavud, Kürd, Çerkes, Boşnak, Arap, Türk, Lâz? Elhâsıl daha bir kavmiyetler mevcûd.

Pek a´lâ! Hepsinin beynindeki rabıta nedir? Rabıta-i diyanet! Şimdiye kadar bu rabıta sayesinde kardeş gibi yaşadık. Türk Türklüğünün ne olduğunu bilmiyordu, Arnavud kavmiyetinden dem vurmuyordu. Zaten Müslümanlıkta asabiyet/ kavmiyetçilik/ ırkçılık/ ulusçuluk yoktur. Hazreti Peygamber buyuruyor ki:

"Irkçılığı çağıran bizden değildi, ırkçılık yapan bizden değildir yani Müslüman değildir, ırkçılık sebebiyle vuruşan da bizden değildir, ırkçılık güderek ölenler de bizden değildir. Bu hâl üzere ölen cahiliye ölümü üzerine ölmüş gibidir?" (Müslim, İmâre 57, Hadis no: 1850, İbn Mâce, Fiten 7, Hadis no: 3948, Nesâî, Tahrîm 28)

BATI İSLAM DÜNYASINA TEFRİKA SAÇARAK BÖLDÜ

Vakıa sâir milletlerde meselâ Hıristiyanlarda kavmiyet var. Evet, onlar bu his ile yaşayabilirler. Fakat biz yaşayamayız. Din giderse bizin için hayat yoktur. Peygamber böyle diyor, şeriatın sahibi böyle söylüyor. Vakayi´de bu sözü te´yid ediyor.

Felâket-i hâzıranın nâmütenâhi esbabı var ki en birincisi kavmiyet yüzünden meydan alan tefrikadır. Yalnız dört, beş senedir bu yüzden ne hale geldik, kavmiyet gayretiyle ayaklananları ıslah için ordumuzu yorduk. İhtilâlden çıktın ihtilâle girdik, müşkilâttan çıktık müşkilâta düştük! Çünki ecnebîler böyle istiyor, memleketlerimizi elimizden almak için programları bu. Bir taraftan alıyor, muttasıl alıyorlar, hem emîn olmalı ki maazallah memleketimizi tamamiyle bitirmeyince rahat olmayacaklardır. Ecnebilerin kendi hesaplarına gayet elverişli kestirme bir siyasetleri var: Hani bir zamanlar bizim akıncılarımız vardı. Fethetmek istediğimiz memleketlere ordumuzdan evvel onları gönderdik. Bu akıncılar o memlekete girer, ahaliyi telâşa sokar birbirine düşürür, sonra da ordu girer, istîla eder, işini bitirirdi. Bu âdetâ ordunun bir talîatü´l-ceyşi idi. İşte tıpkı bunun gibi ecnebilerin de bugün akıncıları var ki o akıncıları, o talîatü´l-ceyşleri: tefrikadır (Kültür emperyalizmi de denir).

Avrupalılar zabtı etmeyi kararlaştırdıkları memleketin ahalisi arasına evvelâ tefrika sokarlar, senelerce milleti birbiriyle boğuştururlar. Sersem ahalî bu sûretle yorgun düştükten sonra (barış adına kurtarıcı rolüyle) gelip çullanırlar. Bugün de işte bize karşı siyâset kullanıldı. Zaten her yerdeki siyâsetleri budur. Hindistan´da, daha evvel Endülüs´te, sonraları Cezayir´de, Irak´ta, İran´da hep böyle yaptılar. Ta´kib ettikleri siyâset hep aynı siyâsettir, hiç değişmez.

BATIDA IRKLAR DAHA ÇOK İKEN NEDEN BÖLÜNMÜYORLAR?

Müslüman olanlar, hani, ´an samîmi´l-kalb Müslüman olanlar iyi bilmelidirler ki: bu tefrika, bu kavmiyet çıkmaz yoldur. Din bununla beraber gidemez. Müslümanlık bu suretle yaşayamaz. Sonra, din hakkında şöyle böyle diyenler, ufak tefek şüphe taşıyanlar da iyice zihinlerine yerleştirmelidir ki: yine bu siyasetle bu memleket yürümez. Buna artık hatime verilmelidir.

Cenab-ı Hak (Ayrılığa düşmeyin) buyuruyor, tefrikaya düşmeyin, fırkalara ayrılmayın, diyor.?

İyi ama bütün milletlerde birçok fırkalar var. (Örneğin Avrupa ve Amerikan Birleşik Devletleri gibi) Dünyaları da pek iyi gidiyor. Terakkî edip duruyorlar. Bu fırkalar hiç de onların izmihlâline sebep olmuyor?Evet, lâkin onlar "Fırka"yı "tefrika" manâsında telakkî etmiyorlar. Onların fırka hayatını size ?lâ teşbih- şöyle temsil edeyim: Tıpkı bizdeki mezahib gibi. Ben Hanefîyim, sen Şafiîsin. Sana i´tiraz ediyor muyum? İkimiz de aynı Hâlık´a ibadet ediyoruz. İkimizin de Kur´an-ımız, Peygamberimiz aynı? İşte onlar yekdiğerine karşı bu nazarla bakıyorlar. Bizde ise böyle mi? Heyhat! Fırkacılık tefrikacılık karar kılıyor. Birbirimize düşman kesiliyoruz. Diş biliyoruz. Her fırka diğer fırkayı, kavmi ya da ırkı vatanın düşmanı tanıyor, o nazarla bakıyor. Maksad memleketin selâmetidir, filan fırka selâmeti şu yoldan harekette görmüş, bizim fırka da bu taraftan gitmekte, demiyor. İşte bu tefrikalar, hep o yüzden oldu. Nihayet memleket uçurumun, helâk uçurumunun ta kenarına kadar geldi. Yuvarlanmasına pek cüz´î bir şey kaldı. Şu son nefeste olsun aklımızı başımıza almazsak, yine böyle gidersek ?maazallah- ümidleri bitecek.

IRKINIZI DEĞİL, ÜMMETİN GELECEĞİNİ DÜŞÜNÜN!

Ey Cemaat-ı Müslimîn! Artık gözünüzü açınız, aklınızı başınıza toplayınız, zira taht-ı saltanat gıcırdıyor! Böyle gidersek ?el iyazu billah- o da devrilecek. Eğer Rusya´daki Müslümanlar henüz dinlerini muhafaza ediyorlarsa, eğer Fransızların taht-ı idaresindeki dindaşlarımız hâlâ tanassur (Hıristiyanlaşmamış) etmemişlerse, eğer İngiltere, Hintli kardeşlerimize şimdilik ses çıkarmıyorsa? İyi biliniz ki hep çürük, çarık yine bu hükûmet sayesindedir. Maazallah bu giderse hepsinin gittiği gündür.

Biz bu saltanatı muhafaza edemiyorsak düşünmeliyiz ki bizim yüzümüzden o bîçâreler de mahv olacaklar. Onların bütün nazarları, büyüt ümidleri buraya ma´tûf idi. Hep bizden bir hayır bekliyorlardı. Ama biz ne yapacaktık? Bütün Müslümanları tevhid ile azîm, cesîm bir Müslüman hükûmeti teşkili mi? Hayır! Yalnız, biz dama olaydık, onlar da bulundukları memleketlerde daha âsûde olurlardı, ecnebilerin onlara karşı muamelesi daha iyileşirdi. İşte Rusya´dan gelenler, işte Hindistan´dan, Çin´den, Mağrib´ten gelenler? Hangisine isterseniz sorunuz, hepsi böyle söylüyorlar. Bîçârelerin tâbi´ oldukları ecnebi hükûmetleri kendilerine karşı hep Osmanlı piyasasına bakarak muamelede bulunuyorlar.

Biz evâmir-i diniyeyi îfâ ediyoruz, fakat onlardaki maksadı fevt ediyoruz, meselâ ikindide şu câmie toplandık, aynı kubbenin altında, aynı imamın arkasında namaz kıldık, aynı kubbenin altında, aynı imamın arkasında namaz kıldık, fakat câmiden çıkınca yine birbirimize bîgâne oluyoruz. Acaba bu namazlarda Hâlık´ın maksadı ne idi? Bize birbirimiz tanıtmak, Müslümanlardan bir cemaat, bir cem´iyet meydana getirmek. Çünkü din cemaatle kaimdir. Cemaatsiz din yaşamaz. Dinsiz cemaat belki yaşar. İslâm´a olan ihtiyacından ziyadedir. Aleyhisselâtü vesselâm Efendimiz öyle buyuruyor. Dinin bütün ahkâmındaki ruh: cemaate, vahdete sevk etmektir. Biz bugün, ne oluyor bilmiyorum, en müteşettit millet olduk. Zâhir ahvallerine bakarsan, yekpâre bir kitle. Fakat hakîkat-ı halde kalbleri perişan.

Gûyâ ki
"Sen onları derli toplu sanırsın. Halbuki kalbleri darmadağınıktır?" (Haşir / 14) ilâhisi bizim hakkımızda!

"Allah´ın ipine sımsıkı sarılın." (Âl-i İmran / 103) bu mu?

Sonra felâketimizin başlıca esbabından biri de lâfçılığımız oldu. "Ey iman edenler yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyi yaptık demeniz Allah katında büyük gazaba sebep olur." (Saf / 2-3)

"Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever." (Saf / 4)Allah o kullarından razı olur, o kullarını sever ki dediklerini fiilen yaparlar, işi sözde bırakmazlar, sonra onun sebîl-i ilâhîsinde cihad ederler. Hem nasıl cihad ederler? Hasmın karşısında bütün eczâsı yekdiğerine perçin edilmiş yekpâre bir bina gibi dururlar da öyle merdane cihad ederler.

ÜMİDSİZLİĞE KAPILMAK HARAMDIR

Acaba biz ne yaptık? Dört beş sene evvelini gelinceye kadar geçen zamanımız sükûn ile geçti. Şu son dört buçuk, beş seneyi de muttasıl söylemekle geçirdik! Bir millet ki bütün vücûdu durur da yalnız çenesi işler, elbette yaşamaz. Şunu bilmeli ki milletlerin hayatında tevakkuf yoktur. Bir millet ne kadar ileri giderse gitsin; ne kadar yükseklere çıkarsa çıksın olduğu yerde durdu mu mahv olur. Çünkü bütün insaniyet alabildiğine pek uzaklardaki bir noktaya, bir gayeye doğru koşup gidiyor. Beşeriyet coşkun sel gibi umman-ı terakkîye atılmak için alabildiğine akıyor. Bu selin önünde durulamaz. İşte biz de ya boğulacağız, ya o sel ile beraber gideceğiz. Görüyorsunuz ki bütün akvâm-ı insaniye ileriye gidiyor, yalnız biz duruyoruz. Bundan on sene, yirmi sene, hatta daha evvel bu felâketi kestirenler, görenler vardı. Söylediler, kulak verdik, ama sen de! Dedik. Ne ise şimdi "mazâ ma mazâ" (Geçen geçmiştir) diyelim.

Fakat şu kalan hayatı olsun kurtaralım. Olan oldu, diye ye´s getirmek, dört ucunu salıvermek akıllı işi değildir. Zira Müslümanlıkta bu yoktur. "İnâyet-i ilâhîden me´yûs olmayınız, sakın ümîdinizi kesmeyiniz." (Yusuf / 87)

"Allah´ın rahmetinden ümid kesmeyin." (Zümer / 53) Ye´s haramdır. Öyle ise bundan sonra için ne yapmak lâzım gelirse yapalım, el birliğiyle yapalım.

KURTULUŞ GÜZEL AHLÂKTATIR

Peygamberimiz Efendimiz Hazretlerine biri sordu:
-İslâm nedir, ya Resulallah?...-"İslâm hüsn-i hulktan (güzel ahlâktan) ibârettir, buyurdular.Yine sordu:

-Yâ Resulallah, hüsn-i hulk nedir?Buyurdular ki, sana darılan, seninle rabıtayı kat´ eden (kesen) adamla barışmandır, seni mahrum bırakana bilmukabele vermendir, sana zulm edeni de hoş görüp afvetmendir." (Darimî, Rikak, 47. Bab).

Artık bundan böyle ahlâklı olmaya çalışalım. Çünki ahlâksız bir cemaat yaşamaz. "Mazâm mâ Mazâ" (Olan oldu) diyelim, tefrikalara hatime verelim. Çünki âkıbetini gördük. İyi bilmeliyiz ki felâket-i hâzırada hepimizin, evet bilâ istisna hepimizin bir hisse-i mes´ûliyeti vardır. Hiç kimse kendisini daraya çıkarmasın. Şimdi herkes vicdanına karşı felâket-i hâzıradan mes´ûl olduğunu, umûmun mes´ûliyetin meyanından kensinin de hissedar olduğunu itiraf ederse o zaman iş başkalaşır, o zaman el birliğiyle hastalığın çaresine bakılır. Hükûmet, millet, ordu? Bizden birçok fedâkârlıklar bekliyor. Biz bu fedâkârlığı dinimiz, vatanımız, kendimizi muhafaza için ihtiyâr edeceğiz. Ulemâ ilmiyle, zenginler servetleriyle, fakirler güçleri yettiği kadarıyle, eli silâh tutanlar kuvvetiyle çalışacak. Bu bir borçtur. Bundan kaçmak haramdır, iden hıyanettir. Her şeyi hükûmetten beklememeli.

Ya Rabbi! İslâm´a ve Müslümanlara zafer ver. Ey Allah´ım! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı (din ve dünya işlerinde yere) sabit kıl. Bizi kâfir kavimleri üzerine muzaffer kıl. Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru.

-- Söz bitmedi, Umut Yaşıyor!Türkiye 12 Eylül Askeri Darbesiyle beraber farklı bir değişim süreci içine girdi. 1980 yılından itibaren 12 Eylül Askeri yönetiminin İslami bir değişimi benimsediği ve bu doğrultuda Türkiyede ki bazı kesimleri kolladığı ileri sürüldü..Oysaki yaşanan değişim bunun aksini ispatladı..Tüketim kültürünün hakim belirleyen olduğu bir değişim dayatılmaya çalışıldı..Bugün yaşanan budur….Toplumsal doku bugün artık paramparça olmuştur..Türk halkına belli yaşam formları ideal olarak dayatılmaktadır.Belli formların tercih edilmesi halinde ideal bir toplum seviyesine varacağımız hergün medyatik bombardıman altında bize sunulmaya devam ediyor.

Web Sitemiz : http://www.gencmusalli.com
Blogumuz : http://gencmusalli.blogspot.com
Hasan Ahmet Evliyaoğlu